[ google-site-verification: google096b424537a64561.html googlecb521646d1f4a805.html] google-site-verification: google096b424537a64561.html
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pkemal?ref=tn_tnmn
Kemalettin Şanlı / GEZİ YORUM > Backpacking > Tours Biking > Trekking                                                                                                             Backpacking - Trekking - Tours Biking       
BİSİKLET TURLARIM

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028

Bisikletle GÜNEYDOĞU ASYA TURU(4.000km)-Tayland 2







 Sınır Kapısı-Aranyaprathet (Tayland)
            Sınır Kapısı-Aranyaprathet(Tayland)


   POIPET (Kamboçya)-ARANYAPRATHET (Tayland)
   Kamboçya'dan Tayland'a geçiyorum 


   03 Mart 2014

   Günlük : 17 km-Toplam: 3.530 km


   Sınır kapısı altı yıl önceki durumuna göre daha modernize edilmiş. Her iki ülke için çok önemli ve geçişlerin yoğun olduğu bir kapı… Kamboçya tarafında ayakçı takımı ortadaki tampon bölgede cirit atıyordu. Şimdi bu bölgeye girmeleri önlenmiş ve artık ipler resmi sınır görevlilerinin ellerinde…


   Çıkış işlemlerimi hiçbir sivilin müdahalesi olmadan yapıyorum. Memur girişteki kadar aşırı titiz davranıyor. Pasaportun her sayfasını dakikalarca sahte paraya bakarcasına inceledikten sonra, ülkeye girerken elektronik ortamda aldıkları parmak izlerimi karşılaştırıyor… En nihayet damgayı vurup pasaportumu veriyor. Bu kadar sıkı kontrol olunca biraz uyuz oldum ve çaktırmadan diğer turistlerin işlemlerini gözlemledim. Baktım herkese aynı titizlikle davranıyor ve parmak izi kontrolü yapıyorlar…

   Tayland tarafında işler daha kolaydı diyebilirim. Gerçi burada da geliş formunu doldurmak ayrı bir dert… Pasaport işlerini ikinci kattaki bir salona taşımışlar. Bisikleti görevlilerin kontrolüne bırakıp formumu alarak yukarıya çıkıyorum. Klimalar iyi çalışıyor… Salon buz gibi serin. Herkes gibi aceleyle formu doldurup bir an önce sıraya giriyorum. Öğlen saati olduğundan memur sayısı az… Sadece üç banko çalışıyor…

   On beş günlük kalış damgasını bastırıp giriş işlemlerimi tamamlıyorum. Aşağıya inip bisikletimi de kaptıktan sonra hiçbir arama-tarama olmadan sınır kapısından dalıyorum içeriye… Biraz sağa-sola girip yolu uzatıyor ve zaman geçirerek daha önce rezervasyon yaptığım müstakil kulübeme yerleşiyorum. Klima, televizyon, sıcak su… Kocaman bahçe içinde tertemiz bir yer…

   Saat henüz 13.00… İşletmede bira yok… Hemen yolun karşısındaki dükkanlara gidip bira alıyorum. Tayland’da neredeyse her evin bir odası veya tamamıyla alt katı bakkal dükkanı… Kimilerinde çok fazla mal olmasa da, en azından soğuk içecek bulabiliyorsunuz. Bakkal dışında evlerini terzi,kuaför, parfümeri gibi kullananlar da çoğunlukta... İçeriye girerken ayakkabılarınızı çıkarmak zorunda olmanız hepsi için geçerli .

   Kamboçya’da da durum aynı… Tek fark, orada elektrik yetersizliğinden içecekleri buza gömerek yerleştirdikleri izolasyonlu dolaplarda soğutmaları… Her sabah buz arabalarının istenilen miktarda buzu testereyle keserek servis etmesine tanık olabilirsiniz… Sadece bakkallar değil, yiyecek satanlar da bu yöntemi kullanıyorlar. Ayrıca Kamboçya’da bakkalların en çok sattığı ana kalem malların başında kullanılmış plastik petler veya gazoz şişelerine doldurulmuş mazot ve benzin geliyor…

    
   PRACHANTAKKHAM (Tayland) 
                                     
Prachantakham (Tayland)


   ARANYAPRATHET- PRACHANTAKKHAM

   04 Mart 2014
   Günlük: 131 Km-Toplam: 3.661 Km

   Turistik bölge olarak kesinlikle herkes tarafından ziyaret edilen Ayutthaya’ya ve oradan sonra yine önemli kentlerden biri plan Kanchanaburi’ye gitme planındayım… Bunlar, Bangkok’un 100 kilometre kuzey kesimindeki en popüler turistik bölgeler… Ayutthaya bulunduğum yerden 270-280 km civarında bir yolculuk gerektiriyor. Yolu iki günde gitmeyi düşünüyorum. Yarın ve ertesi güne konaklama rezervasyonum tamam. Bugünkü konaklama noktasını belirlemeden yola çıkıyorum… Nereye kadar gidebilirsem, oralarda kafama göre bir yere sığınmak düşüncesindeyim.


   Yolculuğum keyifli geçti. Genelde nüfus yoğunluğu az olan yerlerde durup yemek yedim. Bu taktiği sürekli kullanıyorum; çünkü hem sakince oturup yemek yiyorsunuz, hem de daha az ücret ödüyorsunuz.

   Sıcaktan her zaman şikayetçiyim. Özellikle öğlen saatleri performansım iyice düşüyor. Her şeye rağmen iyi yol yapmışım. Neredeyse yolun ortasını bulduğum yerde tesadüfen bir konuk evine girip yerleşiyorum… Latin alfabesi kullanılmamış bir isim olduğu için adını veremeyeceğim… Asıl hedefim Nakhon Nayok’a ulaşmaktı… Ama o kadarı için formumu yeterli görmedim ve 40 km kadar gerisindeki Prachantakkam’da kaldım…
 
   Kamboçya’dan beri son bir haftadır her gün iki üç tane karpuz yeme geleneğimi bugün de sürdürdüm. Anayol üzerindeki her yerleşim biriminin girişinde üç tarafında banklar olan ahşap kamelya duraklar yerleştirilmiş… Yol boyunca serinlemek için en temiz olanını seçerek durup dinleniyor, bazen meyve veya soğuk içeceklerle serinliyorum… Bazen uzanıp yatarak dinlendiğim oluyor. Aynı kamelya duraklar Malezya’da da vardı. Kamboçya’yı sormayın… Gariban ülkenin insanları zaten toplu taşımacılıktan yeterince yoksun, otobüs geçmeyen yerde durak niye ki?..

   Ülkede enerji ucuz… Sekiz, dokuz dolara iki kişiye oda vereceksin ve şofben, klima, buzdolabı, televizyon gibi pek çok aleti sunup elektrik kullandıracaksın… Sabaha kadar klima açık yatmışım. Gece bir ara üşüyerek kalktım.

   

   PRACHANTAKKHAM-AYUTTHAYA

   05-06 Mart 2014
   Günlük : 143 Km/Şehir : 42 Km - Toplam : 3.846 Km

   Sabah yola koyulduğumda hava aydınlanmamıştı. Yolun fiziki durumunu emniyetli gördüğümde bazen daha önceden de yaptığım gibi sabahın karanlığında hazırlanıp çıktım. Tepe lambamı yanıp-söner moduna getirip arkamdaki eşyaların üzerine monte ediyorum. Ayrıca kaskımın yanar-söner lambasını da açıyorum. Ön farımı uzak konumda kullanarak emniyetli bir şekilde yola çıkıyorum. Sabahın o ilk saatlerinde yollar boş, hava serin ve ben de dingin olunca yolculuk harika geçiyor. Aynı zamanda konaklayama yerine daha erken yerleşiyorsunuz ve o gün için bulunduğunuz yeri gezmeye zaman kalıyor. Tek derdim, sokak köpeklerinin karanlıkta daha saldırgan olmaları. Malezya’da hiç köpek görmedim… Evet, belki size de şaşırtıcı geliyor olabilir. Bu bir tesadüf bile olsa en azından köpeklerin sayısal azlığının kaçınılmazlığı ortada… Kamboçya’da köpek çok, ama bakımsızlıktan peşinize düşecek güçleri yok. Burada ise bazıları hiç umursamazken, kimi köpekler sakınarak da olsa büyük bir yaygara kopartıp kısa süren bir takiple peşinize takılıyorlar. Bizimkiler olsa bence paçaya dalmaları daha büyük ihtimal… Köpeklerden açılmışken ilginç bir şey daha söylemeliyim… Yabancıyı her zaman tanıyıp şöyle bir homurdanıyorlar.

    www.booking.com 'da Somjai Place’yi konaklama için tercih ederken paraya kıydım… Nerdeyse yetmiş metrekareye yakın şahane bir suit için iki günlük 800 TB (26$) ödedim. Buzdolabıma bir poşet buz, bir şişe cin, üç tane bira, soda, tonik ve sularımı yerleştirdim. Bisküvi, meyve, süt ve çikolatayı da unutmadan eklemeliyim… Bu aç gözlülüğümün sebebini de sormayın… Belki elimi uzattığımda canım ne isterse erişebildiğim ortamı, yani evimi özlediğimden olabilir.

   Ayutthaya “Tapınaklar Şehri” olarak ünlenmiş bir kent… Doğrusu, bu isim daha çok Bangkok için söylense de Siyam Krallığı’nın baş şehri Ayutthaya ‘da o dönemde yapılmış 375 tane tarihi tapınak var. Bu tapınakların bugün gezilecek durumda olanları şehrin turistik haritasında gezilecek yerler olarak önerilmiş… Sayıları elliyi bulan bu tapınakların tamamını gezmem mümkün olmadığı için, haritamda görmeyi hedeflediğim 8-10 tapınağı işaretliyorum. Bunların bir kaçı kullanılmaz durumdaki yıkık-dökük tarihi tapınaklar oluşturuyor. Tarihi özelliklerine bakılırsa çok eski değiller… En fazla övündükleri Kamboçya’daki Ankor Wat bile on ikinci asırda yapılmış… Buradakilerde o taş oyma işçiğini yok. Genellikle kırmızı kiremit taşlarla yapılmış stupalar ve çoğu kırılmış gövdeleriyle tanrı heykellerini görebilirsiniz…


   Turuma bisikletle ve sabah erkenden çıkıp sıcak bastırdığında odama döndüm. İkinci seansını ise akşamüzeri sıcak geçtikten sonra yaptım. Wat Lokayasutharam’da 37 metrelik boyu ile altın varak kaplı Uyuyan Buda görülmeye değer. Nirvana’ya burada erişmiş Buda ve stupalar oldukça ilgi çekici… Fakat Tayland’da en çok resminin çekildiği düşünülen nesne, Wat Maha That bahçesindeki bir ağacın dış kökleri arasında… Onlarca ağaç köküyle sarmalanmış Budha’nın sadece yüzünün göründüğü baş heykeli ile bir iki resim çektirmeyi de ihmal etmedim tabi ki…

   Wat Chai Monkhong ise en büyük ve en kalabalık ziyaretçisi olan tapınaktı. Tarihi tapınağa oldukça fazla sayıda taş basamağı olan çok dik bir merdivenle çıkılıyor. Bahçesinde binlerce horoz heykelciği Uyuyan Buda heykeli var… 




                                            
 Wat Yai Chaimongkhon-Uyuyan Buda,Ayuthaya (Tayland)

                   Wat Yai Chai Mongkhon-Uyuyan Buda,Ayutthaya(Tayland)




 Ağaç Köklerindeki Buda Başı,Wat Maha That(Tayland)

               Wat Maha That,Ayuthaya(Tayland)

   
 Ayuthaya Sokakları,Ayuthaya (Tayland)

       Ayuthaya Sokakları-Ayuthaya (Tayland)


   AYUTTHAYA - KANCHANABURİ  
   7-8-9-10 Mart 2014

   Günlük:160 Km/Şehir : 111 Km - Toplam: 4.117 Km

   Bu sabah yola çıkarken karanlığı tercih etmedim. Nasıl olsa rahat bir konaklamayla iki gündür dinlendiğim için formuma güveniyorum. Nitekim çok iyi bir performansla ve de çoğunluğu keyifli bir yol manzarasıyla geldim. İki yanım çeltik tarlaları… Kimleri boylanmış, kimleri daha yeni ekilmiş… Pirincin bu kadar bol olduğu bölgede yol kenarındaki satıcıların çoğunda pirinç helvaları, erişteler, pirinç patlağı gibi ürünler satılmakta…

   Kwai River kıyısında Bamboo Hous ‘dayım… Günlük 350 TB, kahvaltı dahil… Nehir üzerindeki dubalara bambudan yapılmış ikiz mimarili bir kulübede konaklıyorum… Her türlü hayvanat sesleri arasında tamamen doğanın içindeyim. Geçen teknelerin çıkardığı küçük dalgacıklarla kulübem ara sıra su üzerinde sallanırken ben de verandamın nehre bakan daracık balkonunda soğuk Chang Beer içiyorum. Banyo sorası vücudumun tüm hatlarında mutluluk salgılayan tatlı bir yorgunluk var. Bir yandan doğayı dinliyor, bir yandan düşlerimde gezerek yarın için gezi planımı ayarlamaya çalışıyorum.

   Ünlü Kwai Köprüsü hemen yakınımızda… Sabah kahvaltıdan sonra ilk işim buraya gelmek oluyor. Köprüde iki tarafındaki küçük lokomotiflerle çekilerek insanları ücretsiz gezdiren bir tren çalışıyor. Vagonlar penceresiz… Plastik koltuklar monte edilmiş. Rahatlıkla resim çekebiliyorsunuz…

   Köprüyü ikinci dünya savaşında Japonlara esir düşen İngiliz askerinin çok kötü koşullarda çalıştırılarak yaptığı biliniyor. Köprü daha sonra - savaş sırasında- havaya uçurulmuş… Şehirde ölen Batılı askerlerin mezarlığı ve bir özel iki tane de savaş müzesi var. Mezarlığı gezen turistlerin pek çoğunun saatlerce askerlerin başuçlarındaki taşlarda yazılı künyelerini okuyarak yakınlarını aradıklarına tanık oluyorum. Bu arada aklıma burası ile ilgili bir gezi yazısı geliyor… Yazarın düşüncesine göre “Bu askerlerin buralarda ne işleri vardı? Gelmeseydiler”… Evet, “Oh olmuş!” diyemem; ama ben de aynı düşüncedeyim. Bugün Irak’ta Amerikan askerlerinin mezarlığı var mı, bilmiyorum… Hani olduğunu düşünün!

   Kanchanaburi, Citytown olarak fazla özellikli bir şehir değil. Ama ikinci dünya savaşı ile ilgili bu tren yolu ve köprü hikayelerinin burada yaşanmış olması, bunları konu alan bir filmin  yine burada çekilmesiyle ünlenmiş… Çevresinde pek çok turistin ilgi duyduğu şelaleler ve tapınaklar var. Ben de ilk gün şehir içinde birkaç tapınağı gezip ertesi günümde en ilginç bulduğum Tiger Temple-Kaplan Tapınağı’na gittim…

   Sabah kahvaltı sonrası bastım pedala… Kırk kilometre batıdaki rahiplerin kaplan yetiştirmeye başlamasıyla ünlenmiş ve bugün geniş arazisinde adeta doğal yaşam ortamı sağlayarak onlara ev sahipliği yapan Kaplan Tapınağı’ndayım… Ziyaretçilere öğlen saatinde açılıyor ve giriş ücreti 600 TB… Belirli arenalarda kaplanları izliyor, dokunabiliyor ve resim çekebiliyorsunuz. Tabi ki dokunduğunuz kaplanın uyuşturulup pısırık bir tekir kedi haline dönüştürülmüş olduğunu düşünürseniz üzüleceksinizdir… Buna benzer hayvanların kullanıldığı pek çok turistik noktalar var. Bunların içinde fil kampları ilgi çekiyor. Genellikle nehir boylarında kurulu bu kamplarda kullanılan filler batılıların maskarası olup onları sırtlarında gezdiriyorlar... Kimi insanlar koca cüsseleriyle fillerin hortumları üzerinde oturarak poz verirken, kimileri ise koca hayvanları küçük köpek yavruları gibi "pati vermeye" zorluyorlar... Ben turistlerin, bunları geçerli turizm argümanı olarak görmekten artık vaz geçmeleri gerektiğini düşünenlerdenim.

   Kaplanlar Tapınağı’na giderken yol üstünde bir başka tapınakta eğlenceye rastladım. Canlı performans müzik yapan bir grup ve hareketli müzikle dans eden insanlar… Kimileri benim de dansa katılmamda ısrarcılar… İnsanların seremonisine dalıp sadece beleş resim çekmek olmaz... İster istemez bir iki figürle dansa katılıp grubun içindeki şamatacı gençler yaygaranın dozunu yükseltene kadar bırakmadım. Özellikle kadınlar karşıma geçip dans etmek için bir birleriyle yarıştılar…



 Pirinç Tarlaları-Kanchanaburi (Tayland)

                    Pirinç Tarlaları-Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)


 Kwai River-Bamboo Hous,Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)

  Bamboo Hous-Kwai Nehri,Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)


 War Cemetery-Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)
  War Cemetery-Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)


 Kwai Köprüsü-Kanchanaburi,Bangkok(Tayland)

           
Kwai Köprüsü-Kanchanaburi,Bangkok (Tayland)

   

   KANCHANABURİ-BANGKOK

   11-12-13-14-15-16 Mart 2014
   Günlük: 153 Km/Şehir:19 Km -Toplam: 4.289 Km

   Gece biraz geç saatte uymuştum. Sabah her zamanki gibi erken kalkamadım. Çok keyifli ve formda olduğumu da söyleyemem. Turumun son günlerine yaklaştığım için midir acaba, bir durgunluk var üzerimde… Biraz da Bangkok’un trafiği gözümü korkutmuş olabilir. Bilmiyorum… Sebebini bilmediğim bir durgunluk…

   Yol durumunun ilk 80 kilometresi iyi idi, diyebilirim. Çoğunlukla 20-25 km hızda geldim. Bangkok’a yaklaştığımda da süratim pek düşmedi… Sadece yanlış yola girmemek için arada bir durup tabelaları tekrar tekrar haritamla karşılaştırmak durumunda kaldığım için biraz zaman kaybım oldu.          

   Şehre girişte Chao Phraya Nehri üzerindeki köprülerden birini kullanmak zorundayım… Şehir merkezi o yakada ve konaklayacağım yer Rama VII Köprüsü’nün hemen altından nehre paralel geçen Samsen caddesinde… Phiman River View Guesthouse nehir kıyısındaki derme çatma ahşap ve bambu barakalardan oluşmuş basit, salaş bir yer… Daha lüks ortam arayanlar aynı konumda bir yatak için günlük 50-60 dolar ödemeyi göze almalılar… Yerin konumu harika… Boğaz köprüsü gibi asma köprü karşınızda, nehir kıyısı serin serin esen rüzgarlı bir havaya sahip… Nehirden gelip geçen yolcu teknelerindeki şenliklerle akşama kadar kendinizi eğlendirebilirsiniz. Burası sadece iki kişilik oda fanlı 350 TB… Klimalı odanın fiyatı ise 500 TB… Üstelik işletmenin içecek konusundaki ucuz fiyat politikasını düşünürsek, tam bana göre bir yer olduğunu söyleyebilirim…

   Gelirken tüm seyahatimde ikinci defa başıma gelen tel vidasının kırılma olayını yaşadım… Sıkıntı olmasından korkup yoluma böyle devam etmeyi göze alamadım. Tamir için bir benzinciye girip kendime uygun bir gölge buldum. Vidayı tazelemem nerdeyse bir saat kadar sürdü. Dış lastiği çıkarırken iç lastiğe levye olarak kullandığım aletle zarar vermişim. Bir de lastik değiştirmek durumunda kaldım. Belki bir aydır hiç patlamayan arka lastiğimi kendi ellerimle zedelemiş oldum… Neyse ki artık turun sonunda olmanın rahatlığı ile hiç tasalandığım yok. Bu kadarına da şükür… Genel olarak çok büyük sıkıntılar yaşamadan turumu tamamlamış sayılırım...
   
   Bugün yaşadığım bir güzel olay oldu… Yan yoldan gitmem gerekirken, öncelikli yoldan sürüyordum. Bir grup trafik polisinin içinden biri en sağ yoldan gitmemi işaretle ikaz ederken, bir başka memur elindeki içeceği göstererek davette bulundu. Nedense trafiğin içinde aktif çalışan polislerin tamamı gençlerden oluşuyor. Otuz-otuz beş yaşın üzerinde hiç trafik polisi görmedim. Beni durduran genç polis motosikletinde asılı bir poşetin içinden soğuk enerji içeceği ikram etti. Memleket sormak ve nereden gelip nereye gittiğimi öğrenmek ilk yaptıkları şey… İnsanlar Singapur’dan Bangkok’a gittiğimi öğrenince takdir etmenin dozu daha da yükseliyor.

   Bangkok’ta şehir içinde bisikletimi kullanmamak kararındaydım. Sadece bir sabah nehrin karşı tarafındaki Wat Arun’u gezmeye bisikletle gittim. Bu arada Bangkok’da trafiğin en keşmekeş olduğu caddelerde bile bizim ülkemize göre bisiklet kullanmanın ne kadar kolay olduğunu gördüm. Ellerinden geldiğince tüm caddelerde bisiklet yolu tahsis etmeye çalışmışlar. Elverişsiz yerlerde yolu kaldırımdan verip, yine de kesintiye uğratmamışlar. Zaten bisiklet yolunun olmadığı yerlerde trafiğin içine girip en sol şeridi (trafik sağdan) rahatlıkla kullanabiliyorsunuz… Trafikte her motorlu araç gibi, siz de bir araç olma eşitliğini, hatta daha öncelikli koruma ve gözetleme altında olduğunuzu hissediyorsunuz… Ancak siz de bunun karşılığında aynı saygı ve dikkati yayalara karşı göstermek gibi bir sorumluluğu unutmamalısınız. Kırmızı ışık ihlalini ve ters yoldan sürüşünüzü trafiğin yoğun olmadığı küçük yerleşim birimlerinde fazla yadsımıyorlar. Çok gerekli durumlarda yolun emniyetli olduğuna dikkat ederek ve kesinlikle yayaların hakkını gasp etmeden her iki kuralı da çiğneyebilirsiniz…

   Bu şehri daha önce bir hafta boyunca gezmiştim… Özellikle görmemi gerektirecek bir şey kalmadı. Ama yine de altı yıl aradan sonra hem gördüklerimi hafızamda tazelemek, hem de hazır gelmişken bazı yerleri tekrar görmekte fayda var, diye düşünüyorum. Her gün sadece öğlene kadar gezip, sıcak bastırmadan odama dönüyorum. Akşam serinliğine kadar günümü nehirden geçen tekneleri seyrederek bazen yaşlı Fransız Henry amca ile bira içmeyle geçiriyorum. Bazen de odama çekilip i-nette takılıyorum. Akşamüzeri şehrin en renkli caddesi Khoasan Road ve çevresinde gezmek ve sokak yemeklerinden yemek en büyük zevkim. Çok güzel Rock-Jazz tarzı müzik yapan bir yer keşfettim, beş dolarlık büyük bira ile saatlerce takıldığım oluyor.

   Bangkok’ta görülmesi gereken yerlerden Wat Pho,Wat Phra,Kraliyet Sarayı ve Wat Arun’u gördüm… Dün önce Büyük Sarayı gezdim, oradan Wat Arun’’a geçtim. Wat Arun, Chao Phraya River’ın karşı yakasında ve nehir kıyısı olduğu için rüzgar alıyor. Sıcak fazla etkilemedi… Dönüşte Rama III Köprüsünü kullanarak yolu uzattım. Nehir boyunca pek çok yere girip çıkarak Asya’nın bu Melekler Şehri’nde bisikletle gezme keyfini yaşadım.



 Grand Palace,Bangkok(Tayland)

                             Grand Palace,Bangkok(Tayland)


   
 Bangkok Sokakları,Bangkok (Tayland)
         
Bangkok Sokakları,Bangkok(Tayland)



 Wat Arun,Bangkok(Tayland)

                               Wat Arun,Bangkok (Tayland)



  Khoasan Street,Bangkok(Tayland)
                         
Khoasan Street, Bangkok (Tayland)

                

 Floating Market,Bangkok(Tayland)
                       
Floating Market,Bangkok (Tayland)


   Bugün 16 Mart... Bangkok Uluslararası Havaalanı'ndayım. Eşyalarımı ve geride bıraktığım iki aylık turumda yaşadığım tüm anıları sarmalayıp ülkeme götürmek üzere uçuşumu bekliyorum. Şu an duyduğum heyecanın yola çıkarken yaşadığımdan farkı, özlediğim insanlara kavuşacak olmam. Nereye gidersen git, 
yaşamımızda aldığımız sorumluluklar var ve sonunda tekrar yuvaya dönüyoruz… Ben de dönüp orada bıraktığım hayatıma kaldığım yerden devam edeceğim. 


   “Geliyorum İstanbul!...” 



   Not: Bangkok ile ilgili bir önceki gezi yazımı “BANGKOK Gezi Tayland” başlığından veya burayı tıklayarak okuyabilirsiniz…

Yorumlar - Yorum Yaz