[ google-site-verification: google096b424537a64561.html googlecb521646d1f4a805.html] google-site-verification: google096b424537a64561.html
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pkemal?ref=tn_tnmn
Kemalettin Şanlı / GEZİ YORUM > Backpacking > Tours Biking > Trekking                                                                                                             Backpacking - Trekking - Tours Biking       
BİSİKLET TURLARIM

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028

Bisikletle GÜNEYDOĞU ASYA TURU (4.000 Km) - Kamboçya

   

   KLONG YAI (Tayland) -
KOH KONG (Kamboçya)
         
   (TAYLAND'DAN 
 KAMBOÇYA'YA GEÇİŞ) 

     
   10-11 Şubat 2014

   Günlük : 30 Km - Toplam : 2.323 km

  Klong Yai’dan güle oynaya çıkıp 15 km sanra Hat Lek sınır kapısına varıyorum.Tayland’dan çıkış yapmadan önceki son noktada bir yerde durup yemek yedim. Yine her zamanki gibi yağsız-tuzsuz pilav üzerine tencerelerden bakarak beğendiğim bir şeyler...

  Her gün et yemeğini ihmal etmiyorum. Buralarda sabah kahvaltıları bizlerdeki gibi olmadığından, süt ve süt ürünlerinden mahrum kaldım. Bu sebeple protein ve kalsiyumu eksik etmemek yönünden oldukça titiz davranıyorum.

   Porsiyonlar küçük, ama pilav üzerine veya ayrı tabakta aldığım her çeşit yemeğin fiyatı sadece yarım dolar. Pilav yetmezse ikinciyi istiyorum. O da 10 Baht… Yemeğin yanına küçücük minyatür kaplarda genellikle acı olan soslar veriliyor. Ayrıca masalarda da acılı domates ve biber ketçap, hatta  toz şeker bile var. Buranın insanları yemeklerinde toz şeker kullanmak gibi bir alışkanlığa sahipler. Acı beslenmenin kontrası mı acaba?

   Tampon bölgeyi geçip Kamboçya sınırına geldiğimde ayakçılardan biri hemen devreye girdi. Baktım ki memurlar onların yönlendirmesine göre çalışıyorlar, kaçınılmaz; teslim oldum… İnternet üzerinden aldığım e-vize çıktısı çift olacakmış. Hemen golü yedik. Tampon bölgedesin ne ileri ne geri gidebilirsin… 100 Bahtı bayılıp buralarda “Mototaxi” denilen motosikletli sürücüyü fotokopi çekmeye gönderdik.

   E-vizenin avantajı, hiç beklemeden işlemlerimin tamamlanmasını sağlıyor... Benden çok önce gelip sınırda vize almak isteyen diğer insanlar, bilgileri online ortama yüklendikten sonra vize onayının gelmesi için çalışma merkezinden yanıt beklemek zorundalar…

   Kamboçya sınırında daha önceki gelişimde görmediğim yeni bir uygulama, elektronik ortamda parmak izi almaları oldu… Bu, henüz hiçbir ülkenin sınır kapısında karşılaşmadığım bir durumdu ve zoruma gitti; kırıldım…

   Apex Koh Kong Hotel diye havuzlu bir yerde i-netten 12 dolara oda ayarlamıştım. İki gün keyif yapmak niyetindeyim. Hiçbir yerde iki gün üst üste durmadan koca ülkenin güneyinden girip batı yakasını geçmek, sonra da doğu yakasının en güneyine inmek pek de kolay olmamalı… İyi iş çıkardığımı düşünüyorum.

   İ-netteki bilgilere göre visa kartı ile ödeme yapmak mümkün olduğu için özellikle bu oteli tercih etmeme rağmen tam tersi bir durumla karşılaşıyorum… Sadece nakit istiyorlar… Buna da eyvallah!

 Tayland sınırına kadar 15 km  pedallamıştım. Kamboçya topraklarında ise 10 km yi geçmedi. Yine de hem yavaş sürdüğüm için, hem de sınır geçişindeki oyalanmalar sebebiyle otele girişim öğlen saatini çoktan geçti… 

   İlk günümü dışarıdan odama getirdiğim yiyecekler ve birkaç bira ile dinlenerek geçiriyorum.
 Sadece akşam üzeri çıkıp gün batımı bir iki resim çekmek ve bir şeyler yemek için dışarı çıktım. Fazla da kalmadım. Ertesi günüm anlatmak için kayda değer bir aksiyon olmadan çarşı pazar biraz dolaşmak ve odamda tembellik yapmakla geçti… Bu arada kavrulmuş böcek ve kurbağa satıcısı ile karşılaşıp bol bol resim çektim; zira çok sevgili bir dostumla aramızda bunun bir esprisi geçtiği için kendisine göndermek üzere bu resimlere ihtiyacım vardı.


 Koh Kong,Kamboçya


  Koh Kong,Kamboçya


  Koh Kong,Kamboçya
   

  Koh Kong,Kamboçya


 Koh Kong,Kamboçya

 

   KOH KONG – ANDUNG TUEK

   12 Şubat 2014
   Günlük:106 Km-Toplam:2.429Km

   Koh Kong ile Sihanoukville arası 250 km kadar… Cardamom Dağları’nın en düşük rakımdaki inişli çıkışlı eteklerinden geçeceğim… Doğuya giden bu yolun ilk 105 kilometrelik dağlık kesimin bitiminden sonra Shanoukville yoluna girdiğimde pusulam güneyi gösterecek.

   Vahşi ortamın korunduğu sık ormanlık bölgede trafik öylesine hareketsiz ki, ancak ara sıra geçen -çoğunluğu motosiklet- araçlarla karşılaştım… Bazen önümde “Fil çıkabilir” tabelaları, bazen de ormanda kavga eden maymun sürüleri belirdi… Biraz ürpertici olsa da, abartacak bir tehlike olmadığını biliyorum… En azından maymunların-yiyecek verilmezse- yola inme cesareti gösteremediklerini ve fillerin şu anda başka bölgelere göç ettiğini öğrendim.

   Koh Kong'un toz toprak içindeki caddelerini , hiçbir yokuş çıkışı ile karşılaşmadan geldiğim yedinci kilometrede iyice arkamda bırakıp rahatlıyorum… Ara sıra tırmanışlar başlamasına rağmen pek zorlanmadan yirminci kilometredeki ilk yerleşim yeri olan Tatai’a vardım.

   Tatai bu bölgede nehir suyunun genişleyip göl oluşturduğu bir yere kurulmuş… Çevrede aynı adla anılan bir şelale var. Ancak grup organizasyonları ile gelebilen batılılarla karşılaşıp selamlaşıyorum. İçlerinde Koh Kong’da bisikletle görüp tanıyanlar da var. Bana çok imrendiklerinden bahsediyorlar… Hoşuma gidiyor insanların gıpta etmeleri… 

   Tatai sonrası bir saat hiç durmadan sürekli tırmandım. Bazen saatlik hızım 4 kilometrenin altına düştü… Kimi zaman parmak ölçüsünde gıdım-gıdım yol alabilirken, yokuş aşağı inişlerde 50 kilometrelik hıza ulaştığım da oldu… İkinci durak 40 km sonraki Trapeang Rung… Yokuşlar çık çık bitmeyecek gibiydi… Nihayet bittiğinde uzun süre zirvedeki düzlükte yol aldım. Hiç yokuş aşağı iniş istemiyorum; her inişin de bir çıkışı var. Uzun süre yerleşim yeri ile karşılaşmayacağım için gerekli suyumu da stoklamışım. Akşamüzeri sadece bir tane guesthous olduğunu bildiğim Trp. Rung’dan 45 km sonraki Andung Tuek kasabasına varıyorum. Bu son 45 kilometreyi çıkarabileceğimi tahmin etmiyordum. Google haritasında tepeler gözümü korkutmuştu. Birkaç yabancı bisikletçinin blok yazılarında burası için uzun sayılabilecek ölçüde günlük yol aldıklarını okumuş, onların gençliğine yorumlamıştım. Kendim de kötü sayılmayacak kadar bir performans göstermişim. Günün sonunda, yol sayacım 105 km gösterirken 6 dolarlık odama yerleşmiştim bile…

   Saat henüz akşamın yedisini gösterirken banyodan sonra iyice mayıştım… Gözlerim bir kapanıyor. Uyumuş kalmışım… Gece yarısı bir kere kalktım ama, kafamı hemen tekrar yastığa koydum. Sabah altıya kadar toplam 11 saat deliksiz uyumuşum…

Cardamon Mountain-Kamboçya


Tatai-Kamboçya
   

 Tatai-Kamboçya


 Tatai-Kamboçya



   ANDUNG TUEK-CHI PHAT
   13 Şubat 2014
   Günlük:22Km-Toplam:2.451Km

   Sabah A.Tuek’de, içinde et, karışık ot ve baharatlar olan pirinç eriştesiyle yapılmış bir çorba içip yola koyuldum. Dört-beş kilometre sonra Chi Phat’a varmak için asfalttan çıkıp 17 kilometrelik kırmızı toprak yola girdim.  Dün geceki yağmur yer yer çamur yapmış, ama yapışmayan özel bir toprak olduğu için rahatsız etmiyor. Sadece su birikintisi olan yerlerde biraz saplanıyor gibi oluyorsunuz…

    Düzgün olmamasına rağmen iki buçuk saat gibi bir sürede toprak yolu tamamlayarak köye vardım. Son beş kilometreyi motoruyla yolculuk eden, matematik öğretmeni olduğunu öğrendiğim genç Suwan ile geldik. Motosikletini benim hızımda sürerek  yorulduğumu anlayamadığım bu yolculukta 
hoş sohbetle bana eşlik etti… Kendisinden bu çevre ve ülke geneli hakkından oldukça bir şeyler öğrendim.

   Sal ile karşıya geçerken bisikletimi yüklemem için suya girmem gerekiyordu, sağ olsun Suwan bana yardımcı oldu. Ben de onun 2.000 Riel (0.5$) olan yol ücretini ödedim… Bisiklet, motosikletin yarı fiyatı…

   Chi Phat Kamboçya’da “Ecotourism” adı altında yürütülen bir projenin uygulandığı bölge… Buralarda yaban hayatın ve ekolojik yapının bozulmadan korunması, çevredeki doğal güzelliklerin turizm amaçlı kullanılması hedeflenmiş… Nehirin iki yakasını bağlayan bir köprü bile yok. Ulaşımı sal ve feribot benzetmesi araçlarla sağlıyorlar. Köy diyebileceğimiz bu yerleşimde beş yüze yakın aile tarım ve hayvancılık yanında turizmden geçiniyor. Öyle kayıtlı oteller yok. Genelde yerli halk ormandan sağlanan ağaçlardan yapılmış evleri pansiyon olarak kullanıyor.

   Chi Phat gibi dağ, nehir, orman, şelalele ve mağaraların yoğun olduğu pak çok yer “Ecotourism” bölgesi ilan edilmiş. Ancak Tarzan filmlerinde görebileceğiniz bir doğa ortamının içinde olmak değişik bir heyecan veriyor… Ormanın derinliklerinden gelen tanımadığınız mahlukat seslerini önce ürkütücü bulup, daha sonrasında alışıyorsunuz.

   Konaklama işini de şimdiden çözdük. Suwan amcasının yerini tavsiye edince kıramadım, altı dolara oraya yerleştim. Aynı günde nehri gezip, 3 km kadar uzaklığı olan Chay Khpos Şelalesi’ne yürüdüm. Değişik turlardan dönen yabancı gruplarla karşılaştım. Çevreye yapılan günü birlik veya yatılı turlar var. En çok ilgi gören yerin, tekne ile nehirden gidilen kırk metrelik bir şelale olduğunu öğrendim. Benim şu an için böyle yerlere ayrılmış zamanım ve param yok. Ben sadece bisiklet yolculuğumu hedef alıyorum… Zamanında ve teknik arızaya maruz kalmadan ulaşmamı gerektiren planlanmış noktalarım var. En az 3.500-4.000 kilometrelik uzun bir maratonun içinde olduğumu unutmamak zorundayım.

   Akşamüzeri  şehre elektrik verilince jeanaratörlerin gürültüsü kesildi. Erken saatte odama girip biraz müzik dinleyerek çektiğim resimleri düzenledim. Yemeği yanımda getirdiğim Noodle ile geçiştirdim. Kadayıf kıvamında ince bir hazır makarna... Çorba gibi, ısıtıcımda kaynattığım su ile ıslatıp içinden çıkan kendi soslarını katıyorum. Genellikle de içine iki tane haşlama yumurta ve bir kutu konserve ton balığı ilave edip besin değerini yükseltiyorum. Yanında kuru soğan, üzerine sıkılmış limon ve biraz da acı biber olduğunda “Yeme de, yanında yat”, derler ya… İşte, öyle bir şey oluyor…

 Andung Tuek-Kamboçya

 
  Andung Tuek-Kamboçya
 

  Andung Tuek-Kamboçya


  Andung Tuek-Kamboçya
   

Chi Phat-Kamboçya



 
 Chi Phat-Kamboçya  


 Chi Phat-Kamboçya
   

 Chi Phat-Kamboçya

 
 Chi Phat-Kamboçya
   


   CHI PHAT-SRI AMBEL
   14 Şubat 2014
   Günlük : 64 Km - Toplam: 2.515 Km

   Sabah konukevinden ayrılırken müşterilerle ilgilenen evin genç kızı ile vedalaştık. Sonra nehrin karşı yakasına geçmek için salın başına geldim. Biraz bekledim… Salı çalıştıran kadın saat yedide geldi. İlk servisi bu saatte başlıyormuş. Saldan inerken suyun içine girmek zorunda kalacağım diye endişeliydim. Dün bindiğimin yerin dışında bu defa başka bir derze sıfır konumda yanaştı. Nehir suyuna hiç bulaşmadan indim. 


   On yedi kilometrelik yolu 1.5 saatte tamamlayıp ana asfalta çıktım… Chi Phat’ın toprak yolu bisikletimi oldukça kirletmiş durumda… Zincirin sadece bu turda 2.500 km yaptığını ve değişmesi gerektiğini düşünüyorum... Ama açıkçası üşeniyorum. Önümde 95 km Sihnoukville yolu var. Belki orada değiştirim…

   Sri Ambel girişinde gösterişli bir tapınakla karşılaştım. Girip genç rahiplerle takılıyorum. Seyyar dondurmacıdan dondurma alıp yiyoruz. Bu aşırı sıcak havada ilaç gibi geliyor. Daha sonra tapınağın içine davet ediliyorum. Duvarlar tasvirlerle donatılmış… Rahiplerle beraber rengarenk tavan ve duvar resimleri içinde bir-iki poz resim çekiyoruz… Ayrılıp kasabanın derinliklerinde kayboluyorum… 


   Şehir içinde işsiz, güçsüz bekleşen motorlu taksiciler laf atıyorlar,  biraz onlarla kafa yapıyoruz… Sonra bir çiçekçi dükkanında gençlerle  konuşurken bugünün "Sevgililer Günü" olduğu aklıma geliyor.

   Sri Ambel, Koh Kong’dan Sihanoukville istikametine giderken yolun güney tarafına kurulmuş bir kasaba… Ben bu kadar büyük olacağını beklemiyordum. Ucuz yer bulmak umudu ile şehir girişinden geriye doğru yedi kilometre uzaklaşmışım. İlk üçüncü kilometrede karşılaştığım yeni ve temiz görünen “Family Guesthaus”un fiyatı on dolardı. Diğer üç tanesi ise sanki söz birliği etmişler, yedi dolara veriyorlar. Zorla bir dolar fiyat kırdırıp 6 dolar karşılığı banyo ve tuvaleti içinde olan fanlı bir odaya bisikletimle beraber sığındım.

   Evet,  bugün sevgililer günü… Sihanoukville’e varıp internet ortamına sahip olmak isterdim… Uzun zamandır telefon açamadığım aileme bir haberim giderdi… Artık bunları -kısmet olursa- yarına bırakıyorum… Bir video çekip canlı olarak karım ve çocuklarıma sevgilerimi göndereceğim…  
   Çarşıya çıkıp alışveriş yaptım. Bu zamana kadar 3.000 R ödeyerek içtiğim 33cl lik “Ancor Beer” burada önce 2.500 sonra 2.000 R fiyatı ile karşıma çıktı. Buralarda yaptığım her alışverişte Koh Kong’daki fiyatların çok yüksek old
uğunu bir kez daha anlıyorum. Biralarımın yanına yeni kızarmış birkaç tane muz alıp odama kapanıyorum… Bakalım bisikletime bakım yapıp zinciri değiştirme isteğim olacak mı ?



 Sri Ambel-Kamboçya


 Sri Ambel-Kamboçya

   
 Sri Ambel-Kamboçya


 Sri Ambel-Kamboçya




   SRI AMBEL-SIHANOUKVILLE
   15-16-17 Şubat 2014
   Günlük : 105 Km/Şehir :28 Km 2.648 Km

   Sabah kahvaltı için yoğun müşterisi olan bir mekana girdim. Önce üzerinde çin motiflerinin bulunduğu porselen çaydanlıkta sıcak yeşil çay geliyor. Bunu yudumlarken her zamanki gibi et suyuna pirinç erişteli ve parça etli çorbam soya filizleri ile süslenip bol acılı soslarla servis ediliyor. Neyse ki, acıyı her zaman zevkle yiyebilecek kadar seven biriyim. Tayland sofralarında bardağa buz doldurulup sipariş verdiğiniz içecekle beraber su servisi yapıyorlardı. Burada soğuk veya sıcak yeşil çay veriliyor. Yemekler için aynı çeşitler olduğunu söyleyebilirim. Tabi ki Tayland’dakiler daha zengin menüye sahiplerdi…

   İlk 50 kilometreyi araçların tek tük geçtiği seyrek bir trafikte geliyorum. Zaten genel olarak Kamboçya’nın nüfusu da yoğun olmadığından, bir iki büyük şehir dışında öyle aşırı yoğun bir trafikle karşılaşmazsınız. Belki araç sayısı da az, ama buna rağmen karayolları çok yetersiz.

   Ellinci kilometreden sonra bir noktada Phnom Penh yolu ayrılıyor ve 4 Numaralı Sihanoukville yolu başka bir yol ile birleşiyor. Trafik bir anda kamyonlarla yoğunlaşıyor. Yan yol ve emniyet şeridi yok. Yol sadece karşılıklı tek şerit gidiş, tek şerit geliş… Yanlardaki kalın çizgiden sonra yirmi santimlik asfalt ya kalıyor, ya kalmıyor… Üstelik bazı yerlerde banket yüksekliği 20-30 santimi buluyor…

   Oldukça dikkat etmeliyim. Yolun darlığı çok büyük tehlike... Yan yana gelen iki normal araçla asfaltta kalarak devam edebilirsiniz belki; ama özellikle iki kamyonun yan yana geçişlerinde siz üçüncü bir araç olarak asfalt yolda kalamıyorsunuz. Ben zaman zaman inatla yolu terk etmedim. Karşılıklı gelen araçlar isterlerse benimle üçlü olmamayı biraz gaz keserek ayarlayabilirler, diye düşündüm. Tayland’daki bahsettiğim o trafik saygısının tam tersi, adam “Kendini düşük bankete at, senin yolun toprak yol” diye kornasıyla kıçını yırtıyor!.. Bu yolu bisikletle geçmek isteyenlere notumdur…

   Artık Sihanoukville’e vardığımı sanıyordum… Bir yerde durup su aldım. Bakkal amcayla da konuşuyoruz… Şehir merkezine on beş kilometre kaldığını onun ağızından da netleştiriyorum. Evet, varmış olmalıyım. Fakat adam halime acımış gibi bakıyor. On beş kilometreyi mi çok görüyor acaba? Eliyle iniş çıkış çiziyor… Zaten karşımda ilk yokuş bana bakmakta… Kalkıp yola koyuluyorum… Amcanın neden bana acır gibi baktığını çok geçmeden anlıyorum.

   Ne yokuşmuş be, çık çık bitmiyor… Henüz iniş de yok… Biraz iniyorsun, iki katını tırmanıyorsun. Böyle durumlarda yolun finali çok zevkli olur. İşte o final geliyor. Şehir limanı ve adalar karşımda… Her şeye en tepeden bakıyorum. Son kilometrelerim hiç pedal çevirmeden plajların yönlerini ayıran trafik tabelalarına kadar sürüyor. Bu ülkede uzun zamandır ilk defa içinde market olan bir benzin istasyonu görüyorum. Kaçırmamam gerekir. Biraz el-yüz temizliği ile abur cubur atıştırarak kendimi ödüllendirdikten sonra, daha önceki gelişimde kaldığım “Ochheuteal Beac” e pedallıyorum...

   Sayacım 105(km) gösteriyor… Aradan geçen 6 yıllık zamanda her şey oldukça değişmiş… Arz-talep meselesi… Şansıma oda fiyatları uçuyor. Neredeyse on taneye yakın yere fiyat sordum. 
Bugün yirmi yarın 7-8 dolar… 
Bugünün cumartesi , yani hafta sonu oluşundan kaynaklı  iç turizmin yoğunluğu sebebi ile fiyatlar ikiye katlanmış. Zaten hiç saklamadan yarın yarı fiyatına yer bulabileceğimi söylüyorlar. Bir iki “tuk-tukçu ile konuştuktan sonra plajlardan uzaklaşırsam daha ucuz konaklayabileceğimi anlıyor ve öyle yapıyorum. Nihayetinde fazla da uzaklaşmaya gerek olmadan altı dolara bir yer buluyorum. Çok da temiz sayılmaz… İnternet bağlantısı da yok… “Yarın ola, hayır ola” , derler ya… Cibinlik yok. Odada öldürmekle baş edemeyeceğim sayıda sivri sinekler uçuşuyor. Koruyucu losyonumu çıkrıp süründükten sonra başımı yastığa koyuyorum.

   Ertesi sabah iki günlüğüne 15 dolar ödeyerek başka bir yere geçtim. Rinbunla Guesthouse'da tertemiz sıcak suyu olan bir odadayım. İki gün daha bu şehirde kalıp bir güzel dinleneceğim.

   Serendipity Beac daha ucuz olabilir diye düşünürken, biraz daha uzakta ve sakin olan Sokha Beac yakındaki ince kumlu temiz bir sahildeyim. Fakat deniz suyu sıcak olmasına rağmen rüzgarlı hava ve aşırı dalga yüzünden pek yüzme isteğim yok...  Gölgedeki bir şezlongda koyun gibi yatıp biraz da kitap okudum. Hint menüsünden seçtiğim tavuklu biryani yedim.

                                                                                *   *   *

   Sihanoukville içinde bisikletle gezerken bir mağazadan kamyonetin arkasını doldururcasına alışveriş yapan Türk bir grupla karşılaştım. Oturup sohbet ettik… İbrahim Bey eski Kemeraltı esnafı… Serdar daha genç ve Burada Serendipity Beach’de ızgara et satıyor… “Turkis-Greee Doner” adıyla döner sattığı bir restoranı olan başka arkadaş daha var… Hepsi biri birlerini bulmuşlar. Kimi tamamen yerleşip işini kurmuş, kimileri de sadece emeklilik yaşamaya gelmişler…

   İbrahim Bey eşiyle beraber yarıyıl burada ve yarıyıl Türkiye’deler… “Türkiye’de yaşadığım evden daha lüks evde oturuyorum.” Dediği bir buçuk dönüm arazi içindeki dört odalı evin kirası için de aylık 350 dolar ödüyormuş… “Daha mütevazi takılmak istersen 100-150 dolar arasında kirası olan evler de var.” Diye ekliyor… Belki bir gün ihtiyaç olur mu bilemem, ama yine de bu Türk arkadaşlara istediğim zaman erişebileceğim bilgileri not ettim…


 Sihanoukville-Kamboçya


  Sihanoukville-Kamboçya
 

  Sihanoukville-Kamboçya


  Sihanoukville-Kamboçya


  Sihanoukville-Kamboçya

 SIHANOUKVILLE-KAMPOT
   18-19 Şubat 2014
   Günlük:109 Km-Toplam:2.757 Km

Saat yedide pedal basmaya başladım… Şehir çıkışı hem sabah yoğunluğu, hem de yokuşlardan ötürü biraz zor oldu… Daha sonra da emniyet şeridi olmayan, düşük banketli dar yolun çilesini çektim… (Üç gün önce bu şehre gelirken kullandığım aynı yolun 50 kilometrelik bölümünü geri gidiyorum.) Üstelik 30-35 kilometrelik bir bölümü de -sözüm ona-paralı yol… Sadece bir şerit gidiş-bir şerit geliş ve üstelik bölünmemiş yol olmasına rağmen!

   Kampot yoluna çıktıktan sonra ne trafik yoğunluğu kaldı, ne de yolun darlığı… Öyle keyifle geldim ki, sağ yönümde arada bir görünen deniz ve sol yönümde yeşil mi yeşil Bokor Dağları… Asfalta paralel tren rayları yolculuğumun 50 kilometrelik son bölümünde Kampot’a girene kadar benimleydi… Ama bir tane olsun tren göremedim.

   Kampot'da Pie and Ice Cream Palace adıyla işletmecilik yapan Mary’nin yerindeyim. Burayı Sihanoukville’de tanıştığım İbrahim Bey önermişti. Pastane olarak çalıştırdığı binanın dışında bir küçük evi pansiyon olarak düzenlemiş. Hemen mobiletine biniyor ve ben bisikletle peşinde yan sokaktaki binaya geliyoruz. Penceresiz odaları hiç sevmem… Ama burası beyaz boyası ve yer döşemeleriyle oldukça aydınlık. Aynı zamanda da temiz. Televizyon, internet, banyo… Yedi dolara daha ne istiyorsun. Düşünsenize iki kişi olsam, kişi başı 3.5 dolara (bugünün kuru ile 8 TL) gelecek…

   Kampot nehir kıyısına kurulu bir deniz kenti… Mimarisinde halen Fransız izleri görünen şehrin güneyinde Vietnam sınırına kadar uzayıp giden sahilleri var. Denizden çok dağları ve Bokor Nationalpark’ı ile ün yapmış, Survival City modunda turistik havaya girmiş bir şehir…

   Odaya yerleşirken “İlk dondurma bedavaymış”, diye takılmıştım... “Sen pasta yemeye gel de, dondurman benden olur”, demişti Mary… Ertesi gün yakın kasaba Kep’in yollarının toprak olduğunu öğrenince gitmekten vazgeçip şehirde takıldım. Öğlen yemeğinden sonraki adresim Kampot Pie and Ice Cream oldu. Bir dilim çikolatalı pasta ile bir buzlu kahve siparişi verdim. Mary de dört topluk bir tabak karamel dondurma ikram etti… Karameli pek sağlıklı bulmam, ama tadı fena değildi.

   Oradan buradan konuşurken Mary’nin Katolik olup olmadığını sordum. Bu şehrin Fransızlara sömürge olduğu zamanlardan gelen bir ailenin çocuğu olarak düşünmüştüm. Takma ad olarak kullanıyormuş. Çocuklarımla ilgili sorusuna cevap verirken pot kırdığımı düşündüğüm bir şey oldu… “Bir kızım var, Senin yaşlarında…” dedim. Yaşının da 23 olduğunu ekleyince gülerek sordu: “Benim kaç yaşımda olduğumu düşünüyorsun?”… Benim cevabımı beklemeden 34 yaşında olduğunu söyledi… “Tabi senin kızın fizik olarak benden iridir…”, laflaması ile fırsat bulup konuyu Asyalıların fizik yapılarından tutup, ne kadar zeki ve çalışkan olduklarına getirerek değiştirmeye çalıştım…

   Kampot’ta akşam üzeri sokak yemekçilerine takılıp her şeyi denedim. Ama bir tek içinde cenin halinde tüylenmemiş civcivi olduğu halde pişirilmiş tavuk veya (çoğunlukta) ördek yumurtasını henüz yiyemedim.



 Kampot,Kamboçya


 Kampot,Kamboçya
 

 Kampot,Kamboçya



  Kampot,Kamboçya



 Kampot,Kamboçya



   
   KAMPOT-TAKEO
   20 Şubat 2014
   Günlük:109 Km-Toplam:2.866 Km

   Sabah odamın anahtarını vermeye gittiğimde Mary’nin pastanesinde orta yaşlı bir adam vardı. Erken saat ve ortalık sessiz… Binanın en üst balkonundan “Good morning!” diye bir bayan sesi geldi. Baktım o ufak tefek yapısıyla Mary… Teşekkür ederek ayrıldım.

   Sayacıma göre 10 km sonra geldiğim yer bir nehir kıyısı köyü oldu… Yanlış geldiğimi fark ettim. Sabah Takeo tabelasını göremeyince yolu bir bakkala sormuştum. Geri dönüşte tekrar uğradım. Takeo Resort’u sorduğumu sanmış olmakla kendini savundu… Ben Resort falan değil, Takeo şehrini sormuştum… Meğer geldiğim yakadaymış.

   Tekrar köprüyü geçerek nehrin karşı kıyısından başlayan yola koyuldum. Bir ara gidonda asılı bandanam düşüp vites dişlisine sıkışarak zincir attırdı. Panikledim… Arka aktarıcıya sıkışıp viteslerin ayarını bozuldu… Çektim gölgeye… Biraz temizlikle beraber işi çözmeye çalıştım. Yine de tam sağlıklı değil. Vites değişimlerinde zincirim bazen vites dişlisine geçiş zorluğu yaşıyor. Şöyle zinciri de değiştirerek toptan bir el atma zamanı geldi ve geçiyor aslında…

   Yirmi kilometre yanlış yolla beraber toplam 109 km gelmişim. Pnhom Phen’e devam eden 3 numaralı karayolunu bırakıp son 12 kilometrelik Takeo yoluna girdiğimde eziyet başladı. Toprak yol değil, ama öyle bir asfalt ki hoplaya zıplaya gidiyorsun… Her tarafı yamuk, yumuk… Zaten bisikletim yorgun… Bir çukura düşersem, jantı sekiz yaparım diye ödüm kopuyor… Düz yolu görmeden basmıyorum.

   Kok Khlork Guesthouse’dayım… Ucuz ve temiz… Şehirde çok lüks olmayan tüm misafirhaneler sözleşmiş gibi, iki kişilik fanlı oda fiyatı 5 $... Takeo turistik bir yer değil. İşletmelerde çalışanların yabancı dil konuşmasına önem verilmemiş. Personel bir iki kelime bile İngilizce bilmiyor. Giriş yaparken orada bulunan genç bir delikanlının yardımıyla anlaşıyoruz. Akşamüstü arka caddeye yürürsem göl kenarında yemek yemenin zevkli olduğunu, belki gün batımı iyi resimler çekebileceğimi hatırlatıyor.

   Kamboçyalılar, bir Avustralya firmasıyla beraber ürettikleri “Ancor” birası ile çok övünürler. Bira firmasının reklamları da devamlı olarak milli gurura yöneliktir. Ülkenin her yerinde “Benim Ülkem-Benim Biram” sloganını görebilirsiniz. Diğer markalar da dahil, sadece 33 lük küçük bira bulunması benim için oldukça sevimsiz bir durum. Gerçek fiyatı 2.000 R (0.50 $) olmasına rağmen bazen 2.500 veya 3.00 R fiyatıyla da karşılaştığınız olur. Banyodan önce ve sonra en az birer adet olmak üzere günün yorgunluğunu alması, benim için tartışılmazdır…

   Hava karamasına yakın çıkıp göl kenarına yürüdüm. Panayır yeri gibi… Tam yemek saati… Caddeler yemek tezgahları ile dolu… Izgaralar duman dumana… Kalabalıktan kaçıp şehir meydanına geldim. Gözüme kestirdiğim bir yemekçide karnımı doyuruyorum. Pilav tabağa konmadan küçük bir tencerede veriliyor. Üç çeşit etli yemek sipariş ederek iki tabaklık pilavımla beraber yedim. İçecek olarak içinde buz olan bardakla masadaki çaydanlıktan soğuk yeşil çay içtim. Buranın sıcağında özellikle gündüzleri bisiklet sürerken çok faydasını gördüğüm hararet kesici nefis bir içecek… Şekersiz içmeniz gerekiyor. Belki bu yüzden tatsız-tuzsuz bir şey gibi gelebilir… Ama ben sevdim… Sevmeseydim bile ilaç olsun diye yine de içerdim…

TAKEO-PHNOM PENH
21-22-23 Şubat 2014
Günlük: 84 Km -Toplam:2.950 Km

   Takeo’dan başkente gitmek için buradan geçen 2 Numaralı yolu devam etmek niyetindeyim… Aksi halde dün geldiğim yamuk-yumuk 12 kilometrelik yoldan geri gidip yine 6 Numaralı yola çıkmam gerekecek… Bu iki seçenekten biri olan 2 Numaralı yolu takip etmeyi tercih ettim. Kalite bakımından oldukça kötü bir yol seçmişim… Ama hiç canım sıkılmadan eğlenerek geldim… Küçük kasabalardan geçerken pek çok değişik şeyler gördüm.

   Phnom Penh’e yaklaştıkça artan bir trafikle kargaşa başladı. Ne de olsa büyük şehir. Geniş meydanlardaki anıtlar ve bakımlı büyük tapınaklar görülmeye değer. Bu ülkenin başkentini görmemiş olan birinin tüm Kamboçya hakkında düşünceleri kesinlikle yanlış şekillenir. Benim altı yıl sonra ikinci gelişim… Eskiye göre şehri daha bir düzenli durumda buldum… Konaklama adresim şehrin önemli noktalarından Wat Phnom yakınında 110. uncu caddedeki The King Guesthouse… Konumu harika… Yeri bulmak da o derece kolay oldu… Oda penceresiz, yerler kabarmış ince bir halı ile kaplı, lavabonun gideri yarı tıkalı ve klozetin kapağı yok… Suratımı buruşturdum ve başka odalara baktım… Kötünün iyisi denebilecek nitelikte bir odaya yerleşmek zorundaydım… Çünkü i-net üzerinden promosyonlu (Agoda.com) rezervasyon yaptırmıştım. Kahvaltı dahil günlüğü 6.79 dolara geldi… Konumu dışında kahvaltısı dahil, her şeyi ile berbat bir yer olduğunu söylemeliyim. Site üzerinden otel hakkındaki görüş belirtirken bütün olumsuzlukları saydırdım. İşletmeciler beni tekrar görseler şehre bile sokmazlar!

   Dünkü yolculuğumun son 15 kilometrelik bölümünde hemen yolumun üzerindeki Tuol Sleng Soykırım Müzesi’ni kaçırmışım… Keşke elimdeki kaynak kitabıma daha dikkatli baksaymışım… Üç günlüğüne buradayım ve bisiklet kullanmayı düşünmüyorum.  Soykırımlarla ilgili pek çok ülkede müze veya mezarlık ziyaretim oldu… Çok kafatası resimleri çektim. Siem Reap’da da Pol Pot yoldaşın sefalet içinde ölen kurbanlarının kemiklerinin resimlerini çekeceğim. Adamın ürünü bol, tam bir kasap gibi çalışmış…

   Royal Palace yüksek duvarlarla çevrili, oldukça büyük alanı kaplayan önemli bir yapı… İçine girmeye gerek görmedim. Her kapıda asker ve polis kaynıyor. Böyle ülkelerde güvenlik anlayışı bize göre daha farklıdır… Aslında gözle görünür önemli hiçbir şey yapılmaz önlem olarak, ama fazlasıyla sıkı güvenlik önlemi alınıyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılır. Benim görüşüm bu…

   Buradaki ikinci günüm ve cumartesi gününe denk gelen bir sabah… Aşağı inip peynirli omlet, iki dilim kızarmış ekmek ve bir fincan kahveden ibaret kahvaltımı aldım. Hava yeni aydınlanmış. Sokaklar sakin… Bugün ibadethaneler renkli olur düşüncesindeyim. İlk durağım Wat Phnom… Yabancılardan sembolik olarak bir dolar ücret alıyorlar. İbadet seramonilerini izlemek keyifli oluyor… Tütsüler yakmak, meyveler ve çiçekler sunmak… Burada ilk kez gördüğüm, parasını vererek kafesten tutsak kuş salmak gibi bir adet geliştirilmiş… Bizim Eyüp Sultan’ın adaklık horozcuları geliyor gözümün önüne…

   Wat Ounalom’a geçiyorum… İbadet yok. Ortalıkta görünen sadece turistler var. İçeri girip genç rahiplerle kafa yapıyorum. Birinin elinde iyi model bir cep telefonu var. Gülmece konumuz içinde kız arkadaş resimlerinin olup olmadığı… Cinsellikten uzak durmaları şart koşulan, mastürbasyonun bile yasaklandığı bu gençlere üzülüyorum. Tabi ki, inançlarına saygı duymak zorundayız…

   Sonraki durağım yine kraliyet sarayının çevresi oluyor… Hareketli bir yer. Pek çok turist gibi ben de kendimi ağaç gölgesinde çimlere bırakıp dakikalarca sere serpe uzanıyorum. Bizim Sultanahmet Meydanı bu kadar renkli değildir. Meydan fotoğrafçıları, satıcılar, güvenlik görevlileri, turistler, tapınak ziyaretçileri, flört eden gençler, taksiciler, tuk tukçular… Seyrederek zaman geçirecek öyle çok ilginç şey var ki, sınırı yok…

   Sarayın çimlerinde mayışıp kalmışım… Gezecek durumda değilim. Hemen karşımda nehir kıyısında iki tane küçük pagoda var… Biri çok renkli… İnsanlar akın akın gelip tapınıyorlar. Kalkıp hareketli olan tapınağın karşısında oturdum ve saatlerce nehrin serinletici rüzgarında insanların tapınmalarını izledim…

   Geceleri konakladığım yerin hemen bir cadde kuzeyindeki gece pazarına çıkıyorum. Bir yanda sahne platformu kurulmuş, her gece birkaç sanatçı playback müzik, bazen de canlı stand up yapıyorlar. Giyim ve hediyelikçilerden ziyade en çok yemekçiler ilgimi çekiyor. Orta yere halılar serilmiş. Etrafında tezgahlar kurulu… Çeşit çeşit kızarmış etler, deniz ürünleri, sebzeler, hamur işleri… Size verilen bir kaba istediğinizi, istediğiniz sayıda çıkartıyor ve sonra parasını ödeyerek halılara uzanıp bekliyorsunuz… Yemeğiniz çiğ olanlar pişirilerek veya pişmiş de olsa ısıtılıp tabaklara doğranarak servis ediliyor. Ben her gece bu adresteydim… Üç, dört dolar parayla karnımı doyurup, üzerine de yarım dolara koca bardakla taze sıkılmış karışık meyve suyu içtim.

   Bu şehirde son günüm olan Pazar akşamını Tonle Sap Nehri’nde tekne turunda geçirdim. Gün batımından sonra kıyıda 50 cente fıçı bira veren bir Hint restoranında bira içip somosa yedim… Dışarıda fazla kalmadan kızarmış muz ve bir şişe su alıp odama döndüm. Artık tatil bitti… Yarınki yolculuğuma yoğunlaşmalıyım. Odama çıkarken bisikletimin lastiklerini kontrol ettim. Ön lastik hava istiyor gibi geldi. Umarım bir sorun yoktur…

   PHNOM PENH- KAMPONG THUM
   24 Şubat 2014
   Günlük : 136 Km Toplam : 3.086 Km

   Önümde Siem Reap şehrine varmak üzere 320 kilometrelik bir yol var… Yolu üçe bölmeyi planladım. Fakat bu defa herhangi bir günlük hedefim yok. Konaklayacağım noktalar da belirsiz… Akşamüzeri yaklaştığında, o anki durumuma göre ne yapacağımı kararlaştırmayı düşünüyorum.

   İşletmeciler işlerinde iyi değiller… Saat 7.15 oldu mutfak açık değil… Kahvaltımı almadan ayrıldım. Yolum Wat Phnom’dan geçiyor. Sabah, güneş yükselmemiş Wat’ın giriş merdivenleri önündeki çimler üzerinde 100-150 metre karelik bir alanda düzenlenmiş ahşap akrep ve yelkovanı olan bir saat var…110.uncu caddeden anayola çıkıp köprüyü geçince uzaktan saati görebiliyorsunuz… Siem Reap yoluna girmek için Wat’ın arkasına dönmeniz gerekiyor… Ben saati arkama alır bir konumda durup otomatik moda birkaç resim çekmeyi ihmal etmiyorum…

   Köprüyü geçtikten sonra Siem Reap yolunu tutturmuş durumdayım… Şehir çıkışının o yoğunluğu sona ermiş gibi… Kilometrelerce sağa-sola sapmadan pedal basacağım. Sabah çorbamı uygun bir yerde içtikten sonra yola keyifle devam ederken ilk yol çalışması ile karşılaşıyorum. Toz duman içinde yol… Şimdi biter, diye düşünürken birkaç kilometre normale dönüp sonra yine kırmızı toprak yol… Yanımdan bir araç geçiyor, tozu dumana katarak… Ağzımı-burnumu t-shirtimle maskeliyorum… Bisiklet taşlı yollarda hop çukur, hop çakıl diyerek gidiyor... Nereye kadar böyle gider bilemiyorum…

   Terimi her sildiğimde bakıyorum, kırmızı çamur… Çok kötü durumda yol alıyorum. Bir ara yol mühendisleri olduklarını sandığım bir guruba yaklaşıp soruyorum, daha kaç kilometre yol çalışması devam ediyor diye…Elli kilometre cevabını alıyorum…Elli kilometre kırmızı toprak yol ve toz bulutu!.. Gerçekten de tam elli kilometre sonra günün 88.inci kilometresinde Siem Reap yolu batıya döndüğü noktadan sonra yol çalışmaları azaldı. Tamamen bitmiş değil… Arada yine kilometrelerce toz duman yol aldığım oluyor...

   Yol üzerindeki bir tapınağa girdim. Kamboçya’da henüz hiç çadırımda konaklamadım. Bu tozlu-topraklı halimle bir oda kiralamalıyım, diye düşünüyorum… Tapınakta kalmak ricası yerine genç rahiplere konaklayabileceğim bir yer soruyorum. Fazla değil, ilk üç kilometreden sonra beşinci kilometreye kadar birkaç guesthouse ile karşılaşacağımı söylüyorlar. İlk önüme çıkana hemen girip yerleştim. Altı dolara çok temiz banyosu içinde televizyonlu bir oda…

   Bu arada ön lastiğin sönmekte olduğunu fark ediyorum… İçim cız ediyor… Yine mi?.. Gerçi Kamboçya’da karşılaştığım ilk lastik patlaması… Nankörlük etmemeliyim. Banyoya girmeden önce bisikletimi ve çantalarımı ıslattığım bir kirli tişörtüm ile siliyorum. Sonra kendimle beraber üzerimdeki tüm giysilerimi yıkayıp dinlenmeye çekiliyorum. Ön lastik tamiri kolay… Bu yüzden işi sabaha bırakıyorum. Zaten hazırda iki tane yedeğim var. Yine aynı nakarat, yarın ola, hayır ola !

   KAMPONG THUM-KAMPONG KDEI MARKET
   25 Şubat 2014
   Günlük:128 Km – Toplam: 3.214 Km

   Dün gece kaldığım guesthouse etrafı duvarla kapalı bir bahçe içinde… Gece bekçisi ile tanışmıştım… Dev sürgülü kapıları çekip, şezlongda yattığını söyleyince bisikletimi kilitlememiştim bile… İşletmeci bayan da üst katta kalıyor. Sabah çocuğunu okula gönderirken, ben lastik değiştiriyordum. Saat 07.15 de pedala bastım…

   İlk işim kasabanın çıkışındaki demir köprüde resim çektirmek oldu… Sabah curcunası içinde, at arabaları ve mobiletler arasında bir resim… Makineyi vatandaşın eline sıkıştırıp deklanşörü gösteriyorum. Biraz tereddüt ettikten sonra çevresindekilerin de gazıyla resmimi çekip sonra da görmek için ekranı açtırmak üzere yanıma geliyor… Olmazsa bir daha çekmesi için tekrar yönlendirmek zorunda kalıyorum… Tabi ben çoğu zaman ilk resimden sonra ikincisini de hemen çektirip işi garantiye alıyorum…

   Tek istediğim şey, yolların temiz olmasıydı… Fakat dünkü kadar değilse de, yine aynı eziyeti çekerek en az elli kilometre kadar yol yaptım… Artık düzeldiğini gördüğüm bir noktada bakkal diyebileceğimiz bir kulübeden soğuk içecek almak bahanesi ile bir kova da su istedim… Tarif etmem biraz zor olsa da kadın kova ile suyu getirip tasla bana su döktü… Her yanımdan çamur akıyor. Yüzümü yıkarken ellerimi biraz sert bastırdığımda tozun zımpara gibi cildimi törpülediğini hissediyorum… Yolun ortasında tam bir Kamboçyalı gibi üstümü de soyunup başımla beraber bir güzel yıkandım.

   Yolculuğun devamı keyifli geçti… Çok sık olmasa bile arada bir toprak yol ve genişletme çalışmasıyla karşılaşarak 128 kilometrelik pedallama sonrası bir konukevine sığındım… Ngov Peang Guesthouse daha ziyade yerli halka hizmet veren bir yer… Temiz olmamasına rağmen zemin kat bir oda bulmak işime geliyor… Bu kadar kirlenmiş halde, tozdan neredeyse yüzüm bile görünmezken, aynı rezillikteki bisikletim ile beraber beni sadece 5 dolar karşılığı odaya aldıkları için kendimi  şanslı buluyorum… Saatlerce su akıtarak bisikletimle beraber temizlenmeye çalıştım. Artık olduğu kadar temizlendik. Önce şöyle bir çevreyi keşfe çıktım. Döndüğümde dün patlayan iç lastiğimi de tamir edip yedek torbasına koydum… Şimdi güzel bir uyku çekebileceğimi düşünüyorum. Yarın Siem Reap için güle oynaya gidebileceğim sadece 60-65 kilometrelik yolum var…

   KAMPONG KDEI MARKET-SIEM REAP
   26-27-28 Şubat 2014
   Günlük : 76 Km/Şehir:70 Km- Toplam:3.360 Km

   Bu şehirde kalacağım üç gece için daha önce rezervasyon yaptığım Advisor Ankor Villa Guesthouse’a yerleştim… Günlük kahvaltı dahil 7$ ve bahçe içinde geniş, aydınlık odaları olan bir yer… Şehre yaklaştığımda dün değiştirdiğim ön lastiğin havası indi… İyi yamanmadığını düşünüyordum, ama lastiği tamire kalkıştığımda baktım ki patlak bir başka yerden… Elimdeki hazır yedekle değiştirip devam ettim.

   Sabah 06.30 gibi erken bir saatte yola çıkmanın avantajıyla saat 11.00 de şehir merkezindeki konuk evine gelmiştim. Giriş yapmam için biraz daha oyalanmak zorundaydım. Saati 12.00 yaptım, ama yine de odamın temizliğini beklemek durumundayım. Kayıt yapıp bir kısım eşyalarımı indirdikten sonra kendimi bisikletle çarşıya saldım. Kuş gibiyim. Yük olmadan bisikletimin aslında ne kadar hafif olduğunu günler sonra hatırlayıp yaşamış oldum. Benim fiziğimde (100 kg üzeri) biri için 10 kiloluk cürümü ile gösterdiği dayanıklılık ve performansına hayranım sevgili bisikletim… Hiç yolda bırakmadın.

   Şehir, turizmde çıtayı yükseltmiş durumda… Altı yıl önce geldiğim Siem Reap oldukça gelişmiş. Turist sayısındaki onlarca kat artış gözle görünür şekilde ortada… Mezbele içindeki pek çok cadde asfaltlanıp tozdan topraktan kurtarılmış… Çok yıldızlı otellerin sayısında artış var. Wat Ankor’a çıkan tüm yollara kontrol noktaları yapıp, yabancılar için bilet gişeleri koymuşlar. Artık tapınağı bilet almadan uzaktan bile görmek mümkün değil…

                                                                     *   *   *

   Tonle Sap Lake, Güney Asya haritasındaki bu bölgenin en büyük göllerinden… Phnom Penh’ den kuzeydoğu yönünde yol alarak gölün kuzeyinden Siem Reap kentine ulaşılıyor. Gölün hemen güneyinde ise Battambang kentine giden yol var. Ülkenin karayolu ağı o kadar fakir ki, kuş uçuşu biri birlerine çok yakın olan iki şehir arasında araçla ulaşım sağlarken saatlerce yol gidiyorsunuz. Bir şehirden diğerine geçmek için aynı yolu tekrar geri gelmek zorunda kaldığınız oluyor. Şehirlerden kasabalara gidebilmek için toplu taşıma araçları bulabilmek bazen hiç mümkün değil… Bu durumlarda en mantıklı olanı günlük 5$ ödeyerek mobilet kiralamak. Bacaklarınıza güveniyorsanız bisiklet kiralamak da bir alternatifiniz olabilir. Bunun da günlük kira bedeli çoğu yerde sadece 1 $...

   Sabah ücrete dahil kahvaltımı ettikten sonra bisikletime bindiğim gibi Tonle Sap Gölü’nün kıyısındaki Chong Khneas balıkçı köyüne gitmek üzere yola çıktım… Mesafe haritaya göre 17-18 km ve son 4 kilometresi toprak yol… Yolda benim gibi bisikletle giden pek çok yabancı ile karşılaştım. Balıkçı köyüne giden toprak yolun başlama noktasına giriş kontrol noktası koymuşlar… Giriş ücretli. “Yol Chong Khneas köyüne çıkıyor mu ?” diye soruyorum. Cevap, “Hayır!. Oraya ulaşım sadece tekne ile sağlanıyor.” Anlaşılan başka yöntem yok…

   Bisikletimi güvenlikçiye göz kulak olmasını tembihleyerek kilitliyorum. Teknelerin değnekçileri hemen yolumu kesip bilet satmaya çalışıyorlar. Bir buçuk saat süren tekne turlarının fiyatı dudak uçuklatıyor. Tam 25 dolar… Neredeyse haftalık konaklama parası… Tonle Sap gölünde turlayıp, “Floating houses-Yüzer evler” dedikleri kazıklar üzerinde kurulmuş evlerden oluşan balıkçı köyünü göreceğiz. Öyle yiyecek-içecek ikramı falan da yok. Pnhom Pehn’de aynı turu 5 dolara bir saat olarak yapmış ve Tonle Sap ile Mekong Nehirleri arasındaki adacıkta yüzen evleri görmüştüm… Bu ülkede 10 dolara yemeli-içmeli tam günlük tekne turları olduğunu bilirken, böyle bir tura 25 doları kaptırmak niyetinde değilim. Gelirken yolumun üzerinde kazıklı evlerden kurulu birkaç mahalle görmüştüm… Tek tek sokaklarına gire-çıka şehre döndüm.

   Ertesi gün akşam üzeri Ankor Wat’ı gezip resimlemeye gittim… Aynı günün sabahında ise erkenden gündoğumunda oradaydım. Ankor sekiz asırlık tarihi olan büyük bir Wat… Geniş alanda birkaç üniteden oluşan bu bölgeyi gezmek için bir ve birden fazla günlük biletler tasarlanmış. Ben bir gün öncesinin akşamında kapanışa bir saat kala girip, yarına geçerliliği olan bir günlük bilet aldım. Zaten daha önceki (2008) gelişimde üç günlük biletle buraları gezmiştim. Bana göre Mısır Piramitleri kadar önemli sayılabilecek bir yer. Dünyanın sekizinci harikası sıfatıyla Unesco tarafından korumaya alınmış.

                                                      *    *    *    

   Şehrin geceleri de çok hareketli… Bup Street ve Old Bazaar bölgesi turist kaynıyor. Fiyatlar ülkenin başka bölgelerine göre biraz yüksek olsa da, turistler için oldukça cazip… Canlı müzik yapan mekanlarda genellikle Avrupa’nın kışından kaçıp buralarda yaşayan yabancılardan oluşmuş rock müzik grupları görüyorum. Dev ekranlarda da Şampiyonlar Ligi maçlarının tekrarlarını izleniyor. Izgaralarda et ve deniz ürünleri duman dumana… Tuk tukçular taşımak için müşteri bulmak derdinde insanlara sarkıyorlar… Kimileri ise her ilgi alanına göre gece hayatı teklifinde bulunuyor.

    Yüksek turizm potansiyeli olan yerlerde insanların tek derdi para… Onu bulmak için siz sadece bir kaynaksınız. Birebir ilişkiler yine paraya dönük konulardan oluşuyor. Size sorulan her soruda karşınızdakinin asıl derdinin bir şey satmak veya alacağınız bir hizmete aracılık edip yol bulmak olduğunu fark ediyorsunuz.

   Artık gözüm yolda ve şehri terk etmenin zamanını iple çekiyorum… Tüm eşyalarımı indirip çantalarımı fırçayla yıkadım. Son günümde bisikletimi motosiklet yıkayıcılarına götürüp yıkattım. Umut ediyorum ki, bundan sonraki yolumda toz toprakla karşılaşmam. Bu şehre varış mesafesi 65 km… Üç günlük konaklamam sırasında 70 kilometreye yakın yol yapmışım… Toplam dist. 3.360 km… Yarınki yol mesafesi ise 105 km…

   SIEM REAP – SISOPHON
   1 Mart 2014
   Günlük:107 Km-Toplam: 3.467 Km

   Çantalar yıkanmış. Bisiklet yıkanmış. Her şey tozdan topraktan arındı… Hazırlıklara akşamdan başladım. Çantamın birine artık gerekli olmayacak malzemelerimi yerleştirdim. İşletmeci gençlerle bugünkü yol hedefim üzerine konuşurken güneş gözlüklerimin sürekli bulundurduğum yerinde olmadığını fark ettim… Telaşla odaya çıkıp ortalığı talan ettim, yok… Çocuklar da benimle beraber telaşa düştüler. Hiç sevmediğim şey, gün içinde siz yokken odanıza temizlikçinin girmesi… Boş bulundum, keşke tembih etseydim… İşletmeci gençlere bunun sitemini ettim. En azından müşterinin çöplerinin alınması gerektiğini savundular. Belki çantaları yerleştirirken yanlışlıkla başka bir yere sokuşturmuşumdur. Böyle huylarım da var.

   Bu bölgeyi bisikletle geçen bir Türk gencinin blok yazısı yol boyunca aklıma geldi. Yerleşim yerlerinin azlığından yolda sizi oyalayacak bir şeylerle karşılaşmamaktan söz ediyordu. Dolayısıyla sıkıcı bir yolculuktu… Güzel olan tarafı, artık tozun toprağın olmaması ile bisiklet ve motosikletler için iki metreye yakın bir genişlikte yan yol tahsis edilmesiydi… Kendimi hiç riske sokmadan bisikletimi sürekli yolun en sağından sürerek, kulaklığımı takıp müzik dinledim. Yaptığım yol 107 km… Öğle üzeri saat 13.45 ve ben ilçenin girişinde, Chey Mongkol Guesthouse’dayım… Yedi dolar iki kişilik oda… Ulan neden biraz daha ucuza tek kişilik odanız yok? Ben sürekli yanımda olmayan birinin yatak parasını mı ödeyeceğim? Ancak bir dolar fiyat kırdırabiliyorum...

   Yol boyunca Battambang’a devam edip edemeyeceğimin hesabını yaptım. Gözüm yemedi. Artık güç kaybımın başladığını hissediyorum. Yarın bile Battambang’a gidip gitmemek için tereddüt içindeyim. İşin en kötü tarafı, 68 kilometrelik aynı yolu tekrar geri gelmek zorunda olmam. Daha önce sözünü ettiğim gibi, şehirleri biri birine bağlayan yolların yetersizliği sebebiyle çok zaman böyle durumda kalıyorsunuz. Bu da eğer gözünüz kesmiyorsa bazı yerleri görmeden atlamanıza sebep oluyor. Yürüyerek ilçe merkezine gittim. Hava oldukça sıcak… Soğuk içecek ve biraz abur-cubur cinsinden yiyecek aldım. Hiç odamdan çıkmadan televizyon ve dizüstü bilgisayarımla takıldım.

   SISOPHON-POIPET
   2 Mart 2014
   Günlük:46 Km - Toplam:3.513 Km

Kamboçya’nın Tayland’a sınır kasabası Poipet’e 50 kilometrelik bir yol var. Kara sınırlarından girişlerde Türkler için verilen Tayland’da kalma süresi 15 gün… Hesabıma göre Bangkok Havalanı’ndan Türkiye’ye uçuş tarihime uygun olarak 3 Mart pazartesi günü Tayland’a giriş yapmalıyım. Bugün 2 Mart… Battambang’a gitmeyeceksem ve Kamboçya’dan henüz çıkış yapmayacaksam acaba nerede konaklarım? Yarın için işi sağlama alıp sınır kasabası Aranyaprathet’de ucuz fiyata bir bungalov ayırttım. Ülkeye girerken dolduracağım formda Tayland’daki adres bölümüne burayı kayıt edeceğim. Rezervasyonunuzu kontrol etmiyorlar. Sadece adres vermiş olmanıza bakılıyor… Ama ben bir Hırvatistan girişimde polisin rezervasyon yaptığım otele telefon açmasına tanık olduğum için işi sağlama almaktan vazgeçmiyorum. Bazı konularda çok geniş olabilirken, böyle ciddi konularda oldukça tedbirliyimdir.

   Siz de duyup beğenmişsinizdir, “Önemli olan gideceğiniz yer değil, yolda olmak!” diye bir slogan vardır. Bu gezginlerin özgür ruhlarına tapıyorum… Benim 92 günlük İran’dan-Hindistan’a, oradan da Nepal’e geçtiğim, Tayland, Laos, Kamboçya ve Vietnam’ı da kapsayan bir gezim vardır… Sırt çantamı kapıp tek başıma yola çıktım. İşte o zamanlar -bu sloganı duymadan önce- aynı ruhu kendimin de taşıdığına tanık olmuştum.Bugün ilk kez ne yapacağımı planlamadan çıktığım Poipet yolunda o günkü gezimin anılarını göz önüme getirerek pedallıyorum.

   Biraz geç çıkmam ve her yerde durup oyalanmama rağmen öğlen vakti Poipet’e girdim. Yolda üç defa sadece karpuz yemek için durdum. En uzun takıldığım yer büyük kalabalığın katıldığı bir ayini seyrettiğim tapınak oldu… Halk bahçede yan yana sıralanmış ellerindeki pilav kaplarından, önlerinden tek tek geçen Rahiplerin yiyecek kaplarına kaşık ucuyla pilav koyuyor… Kimi insanlar da rahiplerin heybelerine para atıyordu. Tapınağın bahçesine girdiğimde herkesin dikkatini bana yöneltmesi fotoğraf makinemi biraz geç kullanmama sebep oldu. Buna rağmen kaçırdığım bir şey yoktu… Çünkü öyle kalabalıktı ki, bir de rahiplerin seremoni içinde yavaş yürüdüklerini düşünün… Bu film neredeyse akşama kadar sürmüştür… Ben alacağımı aldım düşüncesiyle tekrar yoluma düştüm.

   Şehir girişinde karşılaştığım ilk konukevini gözüm tutmadı… Sonrasında karşıma çıkan Raksmey Monorom Guesthouse oldukça büyük ve bizim iki yıldızlı otellerin ayarındaydı… Fiyat iki kişilik fanlı oda 7$... Hiç pazarlık etmedim. Televizyon, buzdolabı, peçete, iki şişe içme suyu, şampuan ve tek kullanımlık tarak, diş macunu, diş fırçasına kadar her şey var. Hatta daha sonra sehpanın üzerinde iki adet O.K. prezervatif bile buldum… Batılıların bile akıl edemediği bu kadar ayrıntıyı hangi kültürden kapmışlardır acaba?

   Yarın sabah geç saatte yola çıkmak niyetindeyim. Sadece 5-6 kilometre uzaklıktaki sınırı geçtikten sonra bu kez Tayland topraklarında aynı mesafeyi pedallayıp sınır ilçesi olan Aranyaprathet’de Chaisuk Bungalov’a yerleşeceğim. Amacım her iki tarafta biraz dinlenmek... Erken kalkmak gibi derdim olmayınca gecenin geç saatine kadar oturup netten Türkiye ile chatleştim... Aradaki zaman farkıyla burada gece yarısıyken, orası için henüz akşam saatleri sayılırdı...

   NOT: Turun devamını "Bisikletle GÜNEYDOĞU ASYA TURU (4.000 Km) -Tayland 2" başlığından veya burayı tıklayarak okuyabilirsiniz...
Yorumlar - Yorum Yaz