Bisikletle DOĞU KARADENİZ TURU (Samsun-Batum)-610 km
BİSİKLETLE DOĞU KARADENİZ TURU
(SAMSUN'DAN BATUM'A)
ARTVİN, SARP TÜNELİ
SAMSUN
3 Ekim Çarşamba 2012
Değerli arkadaşım emekli öğretmen Niyazi Bey ile bindiğimiz İzmir kalkışlı uçağımız 80 dakika sonra Samsun Havaalanına indiğinde saatlerimiz 16.00 yı gösteriyordu..Hava mükemmel...Bisikletlerimizin montajını terminal dışındaki çimenlerin üzerinde yapmaktan vazgeçip 8 TL karşılığında Havaş servisine binerek Cumhuriyet Meydanı'ndaki otelimize yerşleştik.Meraklı insanların başımıza doluşması bizi rahatsız ettiği için bu işi odamızda gerçekleştirmek daha uygun oldu.
4 Ekim Perşembe 2012
Kahvaltı sonrası oadadaki bisikletlerimizi asansörle aşağıya indirip çantalarımızı yukledik.İlk istikamet, Doğu Park oldu. Amisos Tepesi, Amazon Heykeli derken kanalın yanından telefrikle tepeye çıktık.Daha sonra Batı Park'a geçip, oradan Bandırma Vapuru'na ulaştık.Tarihi vapurun gayet bakımlı ve ilgi gösteriliyor olması beğenimizi kazandı. Saatlerimiz öğlen sonrasını gösteriyordu..Pedal basmak için oldukça sabırsızdık. Artık zamanın geldiğine karar verdik.
ÇARŞAMBA
Sahil yolundan 37 kilomertre sürmüşüz...Çarşamba merkezine doğru yönelip köşede karşılaştığımız seyyar genç bir ızgaracıyla sohbet ediyoruz.Biraz sonra babası Ahmet Bey gelip sohbete katılıyor. İzmir'de yaşamışlığını anlatıyor. Şehir hakkında bilgiler alıyoruz.Sonra ısrarla ekmek arası ciğer ikram edip parasını almıyor.Üzerine çaylarımızı içip ayrılıyoruz.Bisiklet ile gezmenin bereketi bunlar... İnsanlarla bir birinize her şekilde dokunabiliyor, çabucak kaynaşıyorsunuz.
Yeşilırmak her iki yakasında M.Ö 4.000 yılından bu yana Çarşamba'ya hayat vermiş. Nehrin üzerindeki tarihi köprüden karşıdaki yakaya geçiyoruz.Hava yağmurlu... "Çarşamba'yı Sel Aldı" türküsünün hikayesini konu eden bir çalışmayı görüyoruz duvarda...Söz, beste ve müziği Nejat Buhara'ya bir ait türkü olduğunu öğreniyoruz.
Hava kararmadan uygun bir kınaklama yeri bulmalıydık. Kapalı pazar yerinde çadır açmaya karar verdik. Yarın kurulacak pazar için bugünden gelip yerleşen bir kaç esnafın çay ve mayve ikramlarıyla geç saatlere kadar sohbet ettikten sonra uyumuşuz.
ORDU
5 Ekim Cuma 2012
Sabah pazar yeri esnafı gelmeye başladığında biz yola çıkmaya hazır durumdaydık. Çay ve hatta sabahın köründe kavun ikramlarıyla beraber kendi erzaklarımızı kullanarak yaptığımız sıkı bir kahvaltının ardından yola çıktık.Hava kuru, şimdilik yağmur yok.Karadeniz Sahil Yolu düz ve emniyet şeridi oldukça geniş.Çoğu zaman yanyana sürüp sohbet edebiliyoruz.
Keyifli bir sürüşle 22 km yol katedip Terme'ye batı yönünden girdik, doğu yönünden çıkıp devam edeceğiz.Burası büyük bir ovaya sahip pirinç diyarı...Pek çok fabrika ve pirinç pazarlayan toptancı dükkanlarla karşılaşıyoruz.
Bu arada ilginç gelen bir şeyle karşılaşıyoruz...Siyah pirinç...Sabahın erken saati, esnaf yeni dükkan açıyor. Afyonları henüz patlamamış olduğu için yaklaşıp konuşamadık fakat, daha sonra ilk kez gördüğüm bu pirinç hakkında bilgilendim.Sizlerle de paylaşayım...Siyah pirincin içinde bulunan şeker miktarı oldukça düşük. Antik çağlarda siyah pirinçten, "yasak pirinç" olarak söz edilirmiş.Üretimi az olduğundan sadece zengin olan Çin’liler tarafından yenilmesine izin verilirmiş.Sıradan insanlar kalabalıkları beslemek adına daha bol ürün veren beyaz pirinç üretimine yönelsinler diye düşünüyorum.
İlçe merkezi çok şirin görünüyor...Burada sabah çorbalarımızı içip Terme Çayı üzerindeki köprüden geçerek kısa bir sürüşle tekrar Karadeniz Sahil Yolu'na çıkıyoruz.Samsun-Ordu şehirleri arasındaki bisiklet yolculuğumuzun buradan sonraki durağı 35 kilometrelik sürüş sonrası Ünye oluyor.
Ünye küçücük şirin bir sahil ilçesi.Kiminle konuşsak ilçenin gelişemediğinden şikayet ediyor.Sanki Terme ile Fatsa arasına sıkışıp laşmış gibi...
(Hekimoğlu derler benim de aslıma
Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime
Konaklar yaptırdım döşetemedim.
Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
Hekimoğlu´nu görünce narinim budur dedin mi)
Ordu-Fatsa yöresinin bu türküsünü çocukluğumdan beri dinler, severim.Yirmibir kilometrelik yol boyunca Fatsa'ya kadar bu türküyü bağıra bağıra söyleyerek geldik.Yol arkadaşım Niyazi Kantarcıoğlu müziğin içinde biridir.İyi de keman çalar.O cemiyetlerde çalıp söyler, ben her yerde...
İlçe merkezine yaklaşırken gördüğümüz bir yerde ekmek arası ızgara balık yedikten sonra kalabalık yol üzerinde Fındık Çayevi'nin minik hasır taburelerine oturduk, çaylarımızı içiyoruz.Çaylarımız tüm Karadeniz yörelerinde olduğu gibi süzgeç kullanılmadan doldurulmuş.Önceleri yadsıdığımız bu durumdan artık keyif alıyoruz.Bu gezginler için çok önemli bir şey; eğer alışık olmadığınız mevcut durum ve olanaklara uyum sağlamazsanız mutsuzluk yaşarsınız.O yöreye özgü her şeyi değiştirmeye çalışmak yerine olduğu gibi yaşamak gezinizin amacı olmalıdır.
Aslen Fatsa'lı olup İstanbul'da yaşayan bir genç arkadaşla başlayan sohbetimiz oldukça koyulaşıp sonunda devam edeceğiğmiz yol planımıza dayanıyor... Perşembe ilçesine girmeden Ordu yönüne devam etme kararı alıyoruz.Belki yolumuzun üzerindeki bir noktadan bir-iki kilometre içeriye girip oradaki Haznedaroğlu Konağı'nı ziyaret edebiliriz.
Her şey kısmet işi, derler ya; konağa giren yolu kaçırmışız ve daha da geri dönmeyi gözümüze kestiremedik.Devam edip Ordu'ya doğru bastırıyoruz.Uzun rampalar ve tüneller geçerek devam ediyoruz. Tünel geçişlerinde görünürlüğümüzü artırıcı yanıp sönen arka ve tepe lambalarımıza rağmen yine de dikkatli olmak zorundayız.En sağda kullanabileceğimiz sadece yarım metre genişlikte bir yol var. Burada da aralıklarla döşenmiş su mazgalları tehlike oluşturuyor. Bisiklet tekerleklerimizin dikey konumdaki geniş deliklerden boşluğa düşüp sıkışmaması için direksiyonlarımızı yola kırıp mazgalları sollamak durumundayız.Bu da arkadan gelen araçların önüne çıkmak demek...
Tünelleri hiç bir zaman sevmemişimdir. Zaten çoğu bisiklet geçişine yasaklıdırlar.Bazen bu yasak tabelaları alternatif yol gösterilmeden son anda karşınıza çıkarlar.Çoğu zaman geri dönüş yoktur. Bu yasaklar mutlaka çiğnenir. Burada böyle bir yasaklılık yok, ama mazgalların kocaman delikleriyle size adeta tuzak kurulduğunu fark edemezseniz sonunuz bir facia olabilir. Nitekim Bir Batı Karadeniz turumda Zonguldak yönünden Ereğli'ye gelirken geçtiğim sayısız tünellerden birinde -bir hafta kadar önce- İtalyan bir bisikletçinin kaza geçirerek öldüğünü öğrenmiştim.
Bir ara yolun yamacında bir su değirmeni gördük.Bisikletlerimizi bariyerlere dayayıp patikadan aşağıya değirmene yürüdük.Yaşlı bir amca mısır unu öğütüyordu. Karma karışık iplerle bağlanarak yönettiği eski geleneksel bir sistemin içindeyiz.Hemen altımızdan akan suyun sesini duyuyoruz. Hemen tanış olduk...
Mısır unu nasıl da güzel kokuyor. Su değirmeni ile öğütülen unun lezzeti de başka olur. Günümüzün teknolojisi unu yüksek ısı ile çıkarır. Oysa bu değirmenler unu soğuk olarak öğütür., yanmaz ve lezzetini korur. Aradaki farkı bilenler bilir. Bu zeytin sıkımında da böyledir.
42 Nolu çay kooperetifinin çayı tiryaki dostlarımız için çok önemliydi. Bilenler farklı bir tadı olduğunu söylerler. Buradan kargo ile siparişleri gönderdik...
Karadenizin fındık ve çay bahçeleri meşhurdur. Malezya'da gördüğüm çay bahçeleri de
büyüleyiciydi. Fakat üzerine kar yağan çay bir tek bizim ülkemizde varmış. Bu yüzden
Karadeniz Çayı bir başka güzel. Ne de olsa memleket...
Hopadan önce Kemalpaşa ilçesinde balık yedik. Bu yıl Karadaniz hamsinin bolluğunda palamut verdi. Bu yıl bereket yılı...
Hopa Sarp sınırından giriş yaptık, Gürcistan topraklarındayız. İlk işimiz biraz olsun döviz bozdurmak...
Andrew the Apostle Waterfall, Batum merkezine giden yolun hemen ilk kilometrelerinde... İsa peygamberin balıkçı havarilerinden kutsal Andrew heykeli ve kayalardan akan bir şelale var. Oldukça görkemli bir yer.
Batum düzenli gelişen bir şehir. Herr gittiğmde yeni bir yapının yükseldiğini görüyorum. Avrupa Meydanı şehrin en güzel yeri. Uzunca bir sahili ve geniş parkları var. Küçük bir şehir olmasına rağmen görebileceğiniz çok şeye sahip...
Artık çoğmuzun bildiği gibi bu ülkleye girişlerinizde pasaporta bile ihtiyacınız yok. Öncelikle bisikletle tura yeni başlayan arkadaşlara tavsiyemdir. Yurt dışına çıkmak için iyi bir tecrübe kapısı... Ne çok paraya, ne de çok zamana ihtiyacınız var. Ayrıca pek fazla yabancı dil konuşmanızı da gerektirmiyor.
Bu şehirde gezilecek çok şey var dedik. Bunların bir listesini vereyim:
1. Batum Bulvarı
2. Alfabe Kulesi
3. Batum Botanik Bahçesi
4. Ali ve Nino Heykeli
5. Avrupa Meydanı (Europe Square)
6. Piazza Meydanı (Piazza Square)
7. Argo Teleferiği & Sputnik Tepesi
8. Astronomik Saat
9. Orta Camii (Batumi Mosque)
10. Chacha Saat Kulesi 1
11. Dönme Dolap
12. Virgin Mary Kilisesi
13. Aziz Nikola Kilisesi (St. Nicholas Orthodox Church)
14. Batum Fener Kulesi
15. Batum Arkeoloji Müzesi
16. Tiyatro Meydanı
17. Ters Ev (Beyaz Restoran)
18. Ermeni Apostolik Kilisesi (Armenian Apostolic Church) 1
9. Batum Tiyatrosu
20. Gonio Kalesi
Bir kaç günün sonunda bu kısa turun son noktasını otobüs terminalinde koyduk. Gürcistan neredeyse 81.inci vilayetimiz gibi oldu. Her şehirden ülkemize gelen pek çokotobüs şirketi var. Biz Metro Turizm otobüsünü tercih ettik...
Yorumlar -
Yorum Yaz