[ google-site-verification: google096b424537a64561.html googlecb521646d1f4a805.html] google-site-verification: google096b424537a64561.html
Montenegro(Karadağ), Budva-Dansçı Kız
ORTAÇAĞIN ADRİYATİK GÜZELİ BUDVA
Karadağ-Montenegro(Crna Gora)Gezi
19-20Ocak 2012
Üsküp’ten Karadağ’a gitmek için Bozur otobüs firmasından satın aldığımız biletlere iki kişi 2600 Dinar-43€ ödedik.. Gece otobüsü olduğundan konaklama ücretini kendimize kar sayıyor ve yol ücretinin kişi başı 10-12€ ya geldiğini düşünüyoruz…
Otobüsümüz saat 20.00 de hareket edip,Makedonya’dan Kosova sınırlarına girip çıkacak ve sabah Karadağ’ın başkenti Podgorica’yı geçerek sırası ile 07.30 Budva,08.00 Tivat,09.00 da son durak olan Hercegnovi’ye varacak.(Üsküp-Budva:491km/Hercegnovi:540km) Kızım Ayça ve ben Budva’da kalmaya karar verdik.Kalacağımız hostel, ineceğimiz otobüs garajına yakın olarak seçtiğimiz Mojo Budva…
Google’dan araştırırken kendi sitelerini bulup birebir mailleştik…Mustakil, 24 saat sıcak su,TV-uydu kanal,free internet,duş&wc içinde, ,ortak mutfak ve klimalı oda için aldığımız fiyat kişi başı 10€…Kahvaltı dahil.Rehber kitabımız Lonely Planet’ten WesternBalkans, benzer fiyatlı konaklamalar için daha uygun adresler içermiyor.
Biz yine de tedbirli olmak için Hostelworld üzerinden rezervasyon yapıp, bir internet kafeye giderek yazıcıdan çıktı alıyoruz. Üstelik bire bir görüşmede verilen fiyatın daha aşağısı bir ücretle; iki gecelik ve iki kişi konaklamamız sadece 35€ ya maloluyor. Bu arada hangi ülke olursa olsun; sınır geçişlerinde bir günlük bile olsa, mutlaka rezervasyonumuzun sorulacağına ihtimal vermemiz gerekiyor.
* * *
Makedonya sınır çıkışından sonra Kosova’ya giriyoruz…Araca binen sınır polisi pasaportları topluyor.Otobüs içinde bizden başka turist yok…Eski Yugoslavya vatandaşlarının, ülkenin dağılması ile oluşan bu sınırlarda pasaport yerine visa kartına benzer elektronik bir kart kullandıklarına tanık oluyoruz… Sınır memurları laf olsun diye nereye gittiğimizi soruyorlar…Aracın gittiği ülke belli…Kosova’ya gidecek olsak bu otobüse dünya para vermezdik herhalde…Budva’ya gideceğimizi söylüyoruz…Deklare edeceğimiz eşyamızın olup olmadığı soruluyor…Kendi kullandığımız diz üstü bilgisayarımızı gösteriyoruz…Çantamızın üzerinden parmaklarıyla bilgisayarımızı kontrol ederken bir yandan da resimlerle yüzlerimizi karşılaştırarak pasaportlarımızı topluyor…On dakika sonra muavinimiz geliyor ve hareket ediyoruz…Polisin toplu olarak kendisine teslim ettiği pasaportları yolculara dağıtıyor…
Gece yarısı Kosova topraklarında mola veriyoruz…Tesislerde içki satışı serbest…Genelde bütün balkanlarda tek başına kafeler yerine, çoğunlukla kafe&bar ruhsatlı işletmeler faaliyet gösteriyor. Mola veren araç yolcularına tahsis edilen dışarıdaki tuvaletler oldukça pis…Kafenin içindeki tuvaletleri tercih ediyoruz.Televizyonda Barça’nın maçı var.Pek çoğu Barselona, bir kısmının da Real Madrid forması ile maç izlediğini görüyoruz.İçeriye girip, en arka köşedeki tuvaletlere ulaşmamız kolay olmuyor.Alkol duvarını aşmış birkaç insan kafası dönüp rahatsızlığını belli edercesine bize bakıyorlar… Bir büfeye girip çikolata ve kutu içecek alıyorum…Fiyatlar çok uygun.Belli miktarda türk ürünleri de var.Gecenin karlı soğuğundan kaçıp otobüsümüze sığınıyor ve küçük çantalarımızdaki salamlı çöreklerle karnımızı doyuruyoruz.
2003 yılında Sırbistan’ın zorlamasıyla Sırbistan-Karadağ olarak Yeni Yugoslavya’ya katılan ve 2006 da kendi parlamentosunu kurarak referandumla (%55Evet sağlayarak) bağımsızlığına kavuşan Karadağ’ın bir bölümü, adı gibi çok dağlık… Eski model,tekerleklerinde zincir kullanmayan bir otobüsle,tepelerdeki çok yoğun kar yağışına rağmen, tek şeritli daracık yollarda onlarca viraj geçerek nihayet sağ-salim Karadağ topraklarındayız.
Pasaport kontrolünde tahminimiz doğru çıkıyor ve nerede konaklayacağımız, ne kadar nakit bulundurduğumuz soruluyor.Artık son sınır kontrolünü de geçtiğimiz için, daha rahat gözlerimizi kapatıp uyuyabiliriz.
* * *
Budva’ya varış saatimiz beklenenden bir buçuk saat kadar daha erken oluyor…Saat sabahın altısı…Hostelimizin henüz açık olmama ihtimalini göz önünde bulundurup biraz garajda takılıyoruz…Saatler ilerlediğinde sırt çantalarımızı yüklenip caddenin karşısına-deniz tarafına yürüyoruz…Krokiye göre iyice yaklaşmış olduğumuzun farkındayken deniz görünüyor.Güneşli bir sabah…Voyvoda caddesindeki bir marketin önünde adres soruyoruz…Orta derecede almanca konuşan bir amca ülkemizi sorduğunda Türk olduğumuzu öğreniyor…Eski bir gemi çalışanı…Bir zamanlar İzmir limanına sıklıkla geldiğini anlatıyor.
Tahmin ettiğimiz gibi hostel bomboş…İdare bürosunun kapısında İngilizce bir not yazılı…”çalışma saatimiz 08.00…daha erken check-in için telefon:.........) Cep telefonumu kullanmak işime gelmiyor. Çünkü, Türkiye hattımızı kullandığımız için çok pahallı…Ama mecburuz…Konuşmak yerine önce sadece çağrı yapıp biraz bekliyoruz…Şanslıyız…Hemen yanımızdaki evin bahçesinden çıkan bir genç İngilizce “hoş geldiniz” diyor…Nihayet odamıza yerleşip sıcak duş ve ardından hafif bir kahvaltıyla öğlen sonrasına kadar uykuya çekiliyoruz…
Budva, Adriyatik sahillerinin en şirin kentlerinden biri…Bizler de deniz kenarında yaşayan sahil çocuklarıyız…Eminiz ki, burası bizi en rahat şekilde dinlendirip keyif verecek bir yer…Eee…Ne de olsa şu meşhur müzik sanatçısı Madonna bile bu küçük şehirde villa satın almışsa; buranın bir hikmeti var demektir…
* * *
Söylediğim gibi… Budva, 2500 yıllık tarihi ile Karadağ’ın en önemli ve turistik şehirlerinden biri…Osmanlılar çok kısa bir dönem buraları ele geçirip tekrar Venediklilere kaptırmışlar…Ortalama nüfus on bin civarında ve beş bini Karadağ’lı, dört bin kadarı Sırp…Kalan nüfus, yarı-yarıya Hırvatlar ve Müslüman Arnavutlardan oluşuyor…
Stari Grad, balkan dillerinde Eski Şehir-Old Town olarak karşılık buluyor…(Bizler burada, ülkemizdeki Balkan göçmeni olan arkadaşlarımızdan çocukluğumuzdan beri duyup hatırladığımız pek çok kelimeyi pekiştirmiş oluyoruz…)
Stari Grad-Eski Şehir, aslında yıllar evvel küçük bir ada üzerinde kurulu iken, sonraları kumla dolarak kara ile birleşmiş; ve şimdi bir yarımada üzerinde …Daracık sokaklı taş binalar, sevimli Saint John Kilisesi ve yüksek bir şatoyu andıran kale burcu, bir kaç dönüm içerisinde duvarlarla çevrili…Şehir girişinde en lüks yatların sığındığı bir marina var…Taş binaların tamamı restaurand, hediyelik eşya dükkanları ve sanat galerileri gibi turistik mekan olarak kullanılıyor.Yaz aylarında sirkülasyon nüfusu yüz binleri geçen bu şehirde bu tür mekanlardaki fiyatlar oldukça pahallı…Fakat market fiyatları hiç de öyle değil…Özellikle akaryakıt,et,alkol ve sigara fiyatları bizden çok çok ucuz…
Öğleden sonra geldiğimiz Eski Şehir’in Kilise tarafından arka sahiline geçtiğimizde sarp kayalarla çevrilmiş koylarla karşılaşıyoruz…Geçit vermeyen bazı kayalıklar oyularak yürüyüş yolları yapılmış…Mogren Beach dar, ama uzunca bir kumsal… Dün gece yollarda karşılaştığımız o yoğun kar yağışı ve soğuk havadan sonra, bugün bu sahili yarım kollu giysilerimizle geziyoruz…O da ne?.. Ocak ayının ortasında denize giren bir yaşlı amca taş gibi sağlıklı görünen vücudunu kuruluyor…Tebrikler doğrusu!..
Kaya kesitleri, üst üste dizilmiş her biri binlerce yılda oluşan taş plaklar gibi çok şaşırtıcı bir görüntü sunuyor…Deniz boyunca kumsala doğru ilerlediğinizde kale içindeki şehir manzarası daha bir güzelleşiyor…Bir kayanın üzerine yerleştirilmiş Dansçı Kız Heykeli ile karşılaşıyoruz…Kimilerine göre,bale yapan bu heykelin dikildiği yerde bir genç dansçı kız boğularak ölmüş(müş)…Konuştuğumuz insanlardan daha “aklı başında” diye düşündüklerimiz ise bunun sadece bir “efsane”, heykelin de basit bir “heykel” olduğunu söylediler.Tabi ki fotoğraf çekmeden edemiyoruz…
* * *
Ertesi günümüzde Budva’ ya komşu yeni yerleşim kasabalarından bazılarına yürüdük…Karşılaştığımız pek çok otel kompleksi…İnşaat halindeki çok yıldızlı oteller, bizi hiç de memnun etmedi.Bir an önce tekrar eski Budva’mıza dönüp sahillerinde bira içip dolaşarak, Rönesans devrinden kalma bu antik taş binaların içinde yaşamış olan ortaçağ insanlarının ruhlarını hissettik… İliryalılar, Helena ve Romalıların yüz yıllar öncesinde yürüdükleri taş zemin boyunca onların ayak izlerini ararcasına yürüdük, yürüdük…
* * *
Balkanlarda en çok görünen AVM zincirinden birinde (Real) alışverişimizi yapıyoruz...Sebze dışında hiç bir şey pahallı değil.Kış olduğundan çok da kalabalık sayılmaz...Uzun uzun kalıp vakit geçiriyoruz.
Son gecemizde kendimize bir ziyafet vermeyi düşündük...Hostel Mojo Budva'nın mutfağındayız...2 € luk pembe şarabımızı açtık...Yemek öncesi keyiflenirken beş yüz gramlık makarnamız haşlandı...Yanımızda getirdiğimiz has Burhaniye zeytinyağımızı tavaya döküp, bir kaç diş sarımsakla beaber sotelediğimiz altıyüz gramlık dondurulmuş midyeleri soteliyoruz...Nefis midye sotemizi makarnamızın üzerinde afiyetle götürürken biralarımız ve yanında litrelik soda-gazlı su içiliyor...Üzerine de kendi pişirdiğimiz sakızlı muhallebi ve Türk kahvemizi eksik etmiyoruz...
* * *
Keyifli gecenin sabahında sırt çantalarımızı yüklenmiş durumdayız...Otobüs terminaline yürürken adres ararken karşılaşıp adını "Yugo Kaptan" diye taktığımız amca ile muhabbet ediyoruz...Otobüsümüz saat 11.00 de kalkacak...Çok az zamanımız var ve yetişmek telaşındayız.Eski yugoslavya'nın özlemi ile, Tito'ya övgü dolu sözler söylüyor..."Parçalanıp, kendi kendimize bir sürü sınır koyduk" diyor...Amca hüzünlü, bizi de hüzünlendiriyor...
Kendimizi Ortaçağ ruhuna kaptırmışken Yugo Kaptan'dan ayrılarak acele bir yürüyüşle terminale varıyoruz...Yönümüz: bir tepenin eteklerine sığınmış, kale içinde kurulu aynı çağın sahil kenti olan Kotor...
Altı ülkeyi kapsayan 22 günlük BALKANLAR GEZİSİNİN
(Makedonya,Karadağ,Kosova,Bosna&Hersek,Hırvatistan,Sırbistan)
Devamını okumak için tıklayınız: >>> ORTAÇAĞ ŞOVALYELERİNİN KENTİ KOTOR
"Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır!" Başkalarının da yararlanmasını sağlamak için aşağıdaki modülleri kullanarak YORUM yapabilir, FACEBOOK'da paylaşabilirsiniz!